Kabe’de yatsı namazını beklerken yorgunluktan ayaklarım kopuyor sanki. Lakin içimde de derin bir mutluluk tomurcuklanıyor. Bu mekanda binlerce müminle birlikte namaz vaktini  beklemek huzur veriyor imanlı gönüllere. Yorgunluk hissi suyun sızması gibi sızıyor dizkapağımdan topuklarıma doğru. Gözlerimi kapatınca gönlümün rahatlığını daha net hissediyorum iliklerime kadar.

Bazılarınız, hep kendini anlatıyor sanabilir ama ben kendimi fark etmeye çalışıyorum bu mekanda. Herkeste olabilecek sıradan duygular bunlar belki de.

“Kalpler ancak Allah’ı anmakla mutmain (tatmin) olur” buyuran Rabbimiz rahmet ve mağfiretinin bolca yağdırdığı ve edilen duaların kabul makamı Kâbe’ye çok değer veriyor.

Peygamberlerin uğrak yeri olan bu kutlu belde Mekke, bu kutsal Kâbe gönüllerde kir pas bırakmıyor.

Mekanların insan psikolojisini direkt etki ettiğini beyan etmek için bir uzman olmaya gerek yoktur. İnsan çevresinden etkilenir. İyi-kötü, faydalı- zararlı, güzel çirkin olarak ne varsa etrafında, her birinden az çok etkilenir. Hani Efendimiz (sav) buyurur ya “faizin tozları bulaşacak” diye. Faizle çalışan ekonomik sistemde yaşıyorsan ne kadar sakınırsan sakın tozuna engel olamazsın. O meseledir vurgulamak istediğim. Mekan mükemmel, insanların niyetleri güzel, hava zerrecikleri gibi duaların oluşturduğu bir atmosfervar burada. İyilik, güzellik yüreğimizi sarıp sarmalıyor. “Sen, testileri hele bir kır bak, sular nasıl bir yol tutar gider.” diyor Mevlana Celaleddin-i Rumi.

Milletin, ırkın, bölgenin, dilin, nefsin parçalandığı bu mekanda, bu kadar çok bilinmeyenli denklem, tevhit anlayışı içinde bir ahenkle akıp gidiyor.

Mutmain kalpler, hafif kırgınlıkları törpülüyor. Gadap/kızgınlık  bir anda varlığını yokluğa teslim ediyor. Namazda safa geçerken, tavafta dönerken, otobüslere binerken, zemzem doldururken, Kâbe’ye giriş/çıkış kurallarına uyarken, inşaat/ tamirat/ temizlik işleri devam ederken şeytan ve onun uşağı nefis, insanın tepesini artırabiliyor.

Sonra her şey  yolunda akıp gidiyor.  Burası kiminin gelip gittiği, kiminin alıp gittiği kiminin de olup gittiği mübarek belde. Makamlar insanı bozmaz sadece içindeki cevheri ortaya çıkarır, derler. Burası semboller diyarı yüce bir makam. Kim ne okur ne anlarsa onu toplar. Semboller bir manayı işaret eder. İşaret ettiği şey asıldır. “Asl”a ulaşmak için sembolleri okumak, bilmek gerekir.

Kabe, Beytullahtır, ama haşa mekândan münezzeh Allah'ın oturduğu ev değildir. Makam-ı İbrahim de temellerini Hz. Adem (as)’ın attığı Kabe’nin duvarlarını yükselten Hz. İsmail’in babası Hz. İbrahim (as)'ın ayak izi vardır. Hacer’ül Esved ayrı bir sembol Kâbe’nin inşasını anlatan. Safa ile Merve

arasında, Allah’a teslim olmuş bir peygamber anasının (Hacer validemizin)  çırpınışı...

Rabbimiz, anne yüreğini anlatıyor kitabında. Hz. Musa’yı nehre bırakan  anasının ruh halini -korku ve endişesini- öyle şefkatli bir dille zikrediyor ki insan o psikoloji apaçık bir biçimde yakalıyor.

Şekille iş tutanlar, biçime bağlanmışlar için, onlarla birlikte bir kare fotoğrafta olmak önemlidir. Hal böyle iken ötesine kıymet verenler için yeterli değildir.

Artık veda nazarıyla bakıyorum kara donlu Kâbe’ye yanımdaki sevgili eşimle birlikte. Göğüs kafesimde bir şeyler kıpırdamadan hüzünlü biçimde “elveda Kâbe!” diyorum içimden. Seni unutmak mümkün değil zira günde beş vakitte sana dönüyoruz ve dilimizde tek bir kelime: Allahu Ekber...

AHMET TAŞTAN