Merhaba İnegöl'ün güzel insanları!
İnegöl'ün tarih ve kültürüne dair yazılarımıza devam ediyoruz.
İnegöl’ün tarihine kazınmış manevî bir iz var: Baba Sultan. Osmanlı’nın kuruluş yıllarında hem fetih hem de inanç cephesinde iz bırakan bu büyük alperenin hikâyesi, yalnızca bir türbe veya mescid değil, bir medeniyetin mayasını anlatıyor.
Osmanlı’nın kök saldığı yıllarda, Orhan Gazi yalnız Bursa’yı değil, çevresindeki toprakları da imar faaliyetleriyle donatmıştı. Ancak dikkat çekici bir detay var: Orhan Gazi, İnegöl kasaba merkezine herhangi bir hayrî tesis yaptırmamış; bunun yerine Baba Sultan Köyü’nde, Geyikli Baba adına bir türbe ve ardından bir mescid inşa ettirmiştir.
Her iki yapı da Bursa üslubunun izlerini taşır. Fonksiyonları farklı olsa da, bu iki mimarî eser birbirini tamamlayan bir bütün oluşturur. Hangisinin önce yapıldığı tartışmalı olsa da, kesin olan bir şey vardır: türbe ile mescid farklı zamanlarda inşa edilmiştir.
Geyikli Baba, Osmanlı fetihlerinin manevî öncüleri arasında yer alan büyük bir alperendir. Bursa’nın fethinde Abdâl Musa, Abdal Murad ve Doğlubaba gibi gönül erleriyle birlikte yer aldığı bilinir. Kaynaklar, Geyikli Baba’nın bu yöredeki alperenlerin başında geldiğini yazar. Zamanla halk arasında “Geyikli Baba” olarak anılan bu zat, yüzyıllar sonra “Baba Sultan” ismiyle şöhret bulmuştur. Resmî kayıtlarda yaşadığı köy önce “Babaylar” veya “Geyikli Baba Karyesi” olarak geçerken, zamanla hem köy hem de kendisi “Baba Sultan” adıyla anılmaya başlamıştır.
Osmanlı geleneğinde “Sultan” kelimesi, yalnızca hükümdarlara değil, halkın gönlünde taht kuran manevî şahsiyetlere de verilmiştir. Orhan Gazi, Fatih Sultan Mehmed veya Yavuz Sultan Selim gibi hükümdarlar bu unvanı başlarında taşırken; Baba Sultan, Balım Sultan, Hatice Sultan gibi isimlerde bu kelime, manevî nüfuzu ve gönül sultanlığını temsil eder. Bu nedenle Baba Sultan ismi, hem halkın sevgisini hem de ruhani bir otoriteyi yansıtır.
1299 yılında Osman Gazi, Turgut Alp eliyle İnegöl’ü fethettiğinde, dönemin geleneğine uygun olarak bu bölgeyi Turgut Alp’e dirlik olarak vermiştir. Ancak Turgut Alp, stratejik nedenlerle İnegöl merkezinde değil, günümüzde kendi adıyla anılan Gence Köyü’ne yerleşmiştir. O dönem İnegöl, göl ve bataklıklarla çevrili, yapay bir tepecik üzerine kurulu küçük bir yerleşimdi. Turgut Alp, kasaba merkezinde oturmamış olsa da, buranın güvenliği ve idaresi için gerekli tüm düzeni sağlamıştır.
Fetih sonrası İnegöl’de ilk inşa edilen hayrî tesis, “zaviye” ya da “imaret” adı verilen çok amaçlı bir yapıdır. Bu yapı hem yönetim merkezi, hem mescid, hem de misafirhane işlevi görmüştür. Bugünkü eski hükümet konağının ve yeni belediye binasının bulunduğu alan, bir zamanlar Rum Tekfuru Aya Nikola’nın sarayıydı. Kırcalı Camii ve İnegöl Sanat Mektebi’nin bulunduğu geniş saha ise o dönem “Nakakrezen Çiftliği” olarak anılıyordu. Bu bölge, İpek Yolu’ndan geçen ticaret kervanlarının konakladığı, mal alım-satımının yapıldığı bir panayır alanıydı. Buranın şeyhi olarak bilinen Şaban Dede’nin hatıra mezarı bugün Sinan Bey Mahallesi Yeni Cami Sokağı’nda hâlâ ziyaret edilebilmektedir.
Bugünkü Kâsım Efendi Camii’nin bulunduğu bölge, o yıllarda “Dikrîhî Çayırı” olarak biliniyordu. Su taşkınlarından etkilenmeyen yüksek bir zemin üzerinde bulunduğu için bu adla anılan çayır, askerî eğitimlerin yapıldığı bir alan hâline getirilmiştir. Burada “irmiyâz” adıyla bilinen bir atış alanı kurulmuş, çevredeki bir çiftliğin geliri de Orhan Gazi tarafından Sinan Bey Mahallesi’ndeki Zaviyeli Mescid’e vakfedilmiştir. Böylece hem askerî hem dinî hayat, bu vakıf düzeniyle iç içe yürümüştür.
Bugün Baba Sultan Köyü’ne yolu düşenler, taş duvarlar arasında yalnızca bir türbe veya mescid değil, bir inanç haritası görür. Geyikli Baba’nın nefesi, Orhan Gazi’nin adaleti ve Turgut Alp’in cesareti, bu topraklarda birleşir. Her biri, İnegöl’ün tarihinde birer sessiz tanık olarak durur. Baba Sultan’ın adı, yüzyıllardır hem gönüllerde hem de taşlarda yaşamaya devam eder.
Sıradaki yazımızda görüşmek üzere! Yaşam sevinciniz eksik olmasın!