Okulda bir öğretmenim var. Pek kimse tarafından sevilmez, ne öğrenciler ne de öğretmenlerden tarafından.

Herkes tarafından eleştirilir, ağır zanlar altında tutulur.

Peki, neden diğer öğretmenler çok sevilirken bu öğretmenim hiç sevilmez ve hep suçlu görülür? Zira ayağındaki çamurları saklamaz.

Hac, hem Hristiyanlık hem de İslâm için önemli bir kavram.

Dinler arasında mekânlar ve ibadetler değişiyor ancak özü hep aynı: Bir yolculuğa çıkmak. Yolculuk kavramı asırlardan beri herkesin ilgisini çeken bir konu.

Çelebi’nin “Seyahat ya Resulallah” demesi de bunun bir örneğidir. Bu yolculuk aslında hep metaforiktir.

Yol; insanın kendi günahlarıyla, sevaplarıyla, kuruntularıyla ve geçmişiyle yüzleştiği bir yerdir.

Hayatta bu yolların en uzunudur ve hayat bir hac yolculuğudur.

Hepiniz bilirsiniz, “Hac, ahiretin provasıdır.” Derler büyüklerimiz. Peki neden?

Haccı şayet Mekke’den başlatırsanız baştan yanılırsınız; hac, öncelikle gönüllerde başlar ardından yola çıkarsınız.

Böylelikle bu ibadet, insanın bütünüyle bir değişime olan ilk adımıdır.

Şüphesiz ki bu yolculukta bazen karanlık vadilerden bazen güllerle bezenmiş bağlardan bazense bataklıklardan geçersiniz.

Hacı, Allah’ın toprağının her karışında onu bulabilendir.

Yunus’u hapis kaldığı balıktan ve Yusuf’u düştüğü kuyudan çıkaran Rabbe ibadet ediyoruz.

Bununla beraber bir balığın ve kuyunun içindeyken bile ümitsizliğe düşmeden Rabbe ibadet eden Resullere inanıyoruz.

İşte Fatiha Suresinde bahsedilen “Nimet verilmişler” bu insanlardır. Bir defa bile sokağa inmeyen evliyalar ve şeyhler değildir.

Mekke böylelikle Nisa 69. Ayette belirtilmiş insanların birleşme mekânı olmuştur.

İşte bu yüzden bir ahiret provasıdır; üstünlük apoletlerden, yakalardan yahut kolluklardan okunmaz.

Kimin ayağının daha çamurlu olduğundan okunur yani takvadan.

Hac;  gerçeği doğrulayanların, şahitlerin ve iyilerin birleştiği bir mekândır.

Haccı tamamlayan birisini görünce toplumumuz içten içe “Oh ne güzel günahlarından arındı!”  diyor.

Bu ifade doğru olabilir ancak çok yetersiz ve Haccın özünü yeteri kadar iyi anlatamayan bir ifade olduğunu düşünüyorum.  

Haccını tamamlayan kişi deyince benim aklıma günahsız tertemiz birisi gelmiyor aslında.

Tam aksine; günahlarının bizzat farkında olan, yolculuğunda gördüğü her haksızlığa karşı “Sizin yaptığınız şey yanlış!” dediğinden ötürü dışlanmış, ötekileştirilmiş, zindanlara vurulmuş ve nefret edilmiş birisi geliyor.

 Hacı; egemen güçlerin hedefinde olduğu için saklanmış, dağlarda yatmak zorunda kalmış ve bedel ödemiş birisidir. (DEVAM EDECEK)

ALİ KURNAZ