“GENÇ TUTUNAMAYANLAR İÇİN VEHBİ BAŞER”

Nurettin Topçu üzerine çalışırken hep şunu düşünüyordum: Topçu’nun bahsettiği o ruh adamları kim? Istıraplar içinde yaşayan ve büyük bir ideal uğruna her türlü çileyi çekebilecek o adamlar nerede?

Dahası, bir müddet sonra o ruh adamlarının sınıf arkadaşlarımızdan ve akranlarımızdan çıkacağını düşündüğümde derin bir hüzün içerisine dalıyorum zira bende dâhil jenerasyonumda bu mistiklerin özgüveninin binde biri belki vardır. Ancak konumuz bu değil. Topçu’nun bahsettiği o mistiklerden olan rahmetli Vehbi Başer Hoca ile sizleri tanıştırmak istiyorum.

Başer Hoca’nın biyografisine göz atmadan bu yazıyı okumanız pek sağlıklı olmayacaktır. Adem Çaylak Hocanın Adalete Davet websitesinde yayınladığı: “Minnet Etmeden Yaşayan ve Eyvallahsız Göçen “Semitik Çığlık” adlı biyografik metni incelemenizi rica ediyorum.

Vehbi Başer’i yakından tanıyan Adem Hoca ve daha pek çok hocamız kadar asla Vehbi Hoca’yı tanıyamam. Onlar varken Vehbi Başer’in düşünceleri hakkında kesinkes iddialarda bulunmak da bana yakışmayacaktır. Ancak Başer Hoca’nın bir liselinin gözünden nasıl gözüktüğünü kaleme almak istedim. Bu açıdan potansiyel hatalarımı mazur görmenizi rica edeceğim.

Biyografiyi okumuşsanız bu mücadeleci ruha hayran kaldığınıza eminim. Bir ideal uğruna her şeyini kaybeden ancak onurunu kaybetmeyen bu büyük ruhun arkasından çalışmak elzemdir. Bu bağlamda ancak bir mübtedî olarak öncelikle bu yazıyı okuyacak olan Vehbi Hoca’nın dostlarına /çok kıymetli büyüklerime haddim olmadan seslenmek istiyorum:

Şu anda Vehbi Hoca’nın eserlerine ulaşmak, görüşlerine erişmek ve anlamak için üstün bir mücadele yürütmek gerekiyor. Erişim anlamında pek çok denemesi internette bulunmakta ancak bunun gençlerin kullanımına daha elverişli hale getirilmesi, belki bir kitapta yahut detaylı bir internet sitesinde toplanması gerekiyor.

Çağımızın ve ülkemizin gördüğü zannımca en değerli sosyoloğun hatırasının gençlerle irtibata geçememesi beni çok üzmektedir. Vehbi Başer Hoca’nın düşüncelerinin evrensel bağlamda ne kadar değerli olduğunu ve sayısız sosyolog, teolog ve filozof ile mukayese edilebileceğini benden çok daha iyi biliyorsunuz, bu konuda asla kendimi sizlerle mukayese edemem bile. Ancak bu denli geniş bir çalışma alanına sahip bir düşünürün ardından akademik çalışmaların pek seyrek kalması çok üzücü bir hadisedir.

“Gençlerin zaten bu hususlara ilgisi yok, ilgilenmeyeceklerdir; tek dertleri sosyal medya” anlayışıyla pes etmek çok hatalı bir tavırdır. Liseli gençleri hor görmenin ve onları damgalamanın bir anlamı yoktur. Aksine Vehbi Hoca’nın; Tutunamayanlar Romanının içinde yaşayan, yurdunu kaybetmiş ve nereye ait olduğunu anlamaya çalışan bunun da ötesinde semitik havzayı kavramaya çalışan gençlerin kimlik/aidiyet problemine çok büyük bir cevap getireceğini ifade etmeliyim. Arkadaşlarımla birleşip şunu soruyoruz: “Ashab-ı Kehf’te olup da bizde olmayan ne var ki? Onların Roma’nın tanrı krallarına karşı olan cesaretine/ruhuna neden sahip olamıyoruz?” Bütün bu sorular biz gençleri umutsuzluklarla dolu aktif-leşemeyen pasifize bir imana, hiçbir şey değiştiremeyeceğimize dair zanna götürmüştü.

İşte Vehbi Başer bir liseli genç için umudu ifade ediyor. Bizler doğduğumuzdan bu yana ve eylemlerimizle devamlı ahir zamanın müsebbibi olmakla suçlandık. Geleceğin çok daha kötü olduğu ve kıyametin pek yakın olduğu bizlere öğretildi. Haberleri açtığımızda bizleri karşılayan tek şey tekerrür ettiği iddia edilen makûs kader oldu. Tarih kitaplarını açtığımızda da karşımıza sadece organize olmuş kötüleri çıkardılar. Bugün gençlerin ağzında tek bir söz var: Böylesine acı dolu bir dünyaya çocuk getirmek istemiyorum. Bu bağlamda Vehbi Hoca, makûs tarih döngüsüne umut dolu bir bakışa imkân tanıyor.

Vehbi Başer bunu şöyle ifade ediyor: “Bizi yerinde sayıp duran tekrarlanırlıkların yarattığı o derin nihilizmin gayyasından alıp yeniden hayata savuran da her şeyin hiçleşmesine kendini teslim etmeyen, fâniliğin bentlerini aşan moral zamanlılıktır. Hiçliğin hıçkırıklarıyla zifire çalan alacakaranlığımızda boğulmaya kendini bırakmayan fâni bir umutluluğun şafaklarına doğru beşerî yol alışımız”.

Şafak dolu umutlar; tarih kitaplarımızdaki katliamlara, ilmihallerdeki makûs kadere ve geleneğin bizlere dayattığı karanlık geleceğe rağmen tekrardan bizleri ayağa kaldırıyor. Zamanın ruhu, bizleri yeni bir organizasyona çağırıyor. Ötekisini yaratmayan, organize olma fırsatı bulamayan arzulara yani minör tarihe de yer veren yeni bir geleceğe. Walter Benjamin’in Angelus Novus’unu yeniden resmetmek mümkün mü? Geçmişe korku ile değil sağduyu ile bakabildiğimiz an bazı şeyleri değiştireceğiz.

ALİ KURNAZ