Hepimiz mutlu, huzurlu bir hayat sürmek istiyoruz, değil mi? Ama bu huzur, öyle gökten zembille inmiyor; bizzat bizim kurduğumuz, paylaştığımız sosyal çevrede saklı. İnsan sosyal bir varlık olarak başkalarıyla bir arada yaşamak zorunda.
Tarih boyunca da atalarımız, bu birlikte yaşama sanatını sayısız tecrübeyle öğrenmiş ve bazı temel ilkeler belirlemişler. Gelin, bu ilkelerin en temeline, yani güvene birlikte bakalım.
Huzurun Mayası: Emniyet ve Güven
Toplumsal huzurun kapısını açan anahtar nedir diye sorsalar, tereddütsüz emniyet ve güven derim. Bir toplumun sağlıklı nefes alabilmesi için, bireylerin en temel hakları olan can, mal, namus, akıl ve din özgürlükleri konusunda en ufak bir endişe duymaması şart.
İşte bu, emniyetin ta kendisidir. Peki, bu emniyet ortamını ne besler? Tabi ki güven. Kendisine ve birbirine güvenen insanların oluşturduğu bir barış ortamı; adaletle, kardeşlikle, yardımlaşma ve dayanışmayla yeşerir.
İslam inancı da bu durumu yüzyıllardır en güzel şekilde formüle etmiş. Amacı; kendisine ve çevresine güvenen, sorumluluk sahibi bireylerden oluşan bir toplum inşa etmek. Bu ilkelerin başında ne geliyor dersiniz?
Emaneti korumak! Sahip olduğumuz her şeyin bize bir emanet olduğu bilinciyle hareket etmeliyiz. Kur'an-ı Kerim'de de yüce Rabbimiz bu emanet bilincini bize hatırlatıyor: "…Birbirinize bir emanet bırakırsanız emanet bırakılan kimse emaneti sahibine versin ve Rabbi olan Allah’tan korksun. Şahitliği gizlemeyin. Kim onu gizlerse şüphesiz onun kalbi günahkârdır. Allah yaptıklarınızı eksiksiz bilmektedir."
Güveni Sarsan Davranışlar Nelerdir?
Şimdi size soruyorum; bir insana olan güveninizi hangi davranışlar sarsar? Yalan söylemek mi? Sözünde durmamak mı? Yoksa arkanızdan iş çevirmek mi?
Peygamber Efendimiz (s.a.v) bu durumu ne kadar net özetlemiş: “Müslüman, insanların elinden ve dilinden güvende olduğu kimsedir.” Yani gerçek bir Müslüman, aynı zamanda güvenilir bir insandır.
Hatta o kadar ki, Sevgili Peygamberimiz, dürüstlüğü, iyi ahlakı ve güvenilir kişiliği sayesinde daha peygamberlik gelmeden gençliğinde bütün Mekke halkının takdirini kazanmış ve kendisine "Muhammedü’l-Emin" (güvenilir Muhammed) denilmiştir. Emin kelimesinin anlamı ne güzel; inanılan, güvenilen, sözünde duran, vefalı kimse!
Bakın, bir hadis-i şerif daha var ki, altını çizerek okumalıyız: “Müslümanlar arasında aldatma olamaz. Bizi aldatan, bizden değildir.” (Darimi, "Büyu", 10). Aldatma, ne yazık ki en büyük zehir.
Güven Olmazsa Sistem Çöker
Bir insan güvendiği kişiler arasında kendini nasıl rahat ve güvende hissederse, sağlıklı bir toplum da birbirine güvenen insanlardan oluşur. Eğer sevgi ve saygıyı kendimize düstur edinirsek, aramızdaki güven bağı güçlenir ve toplumda birlik beraberlik sağlanır.
Unutmayalım ki, toplumsal sistemin işleyişi de tamamen bu güven ortamına bağlıdır. Devletin adalet mekanizması, eğitim ve sağlık sistemleri, iktisadi çarklar... Bütün bunlar, işini iyi yapan, dürüst ve güvenilir insanlar sayesinde ayakta kalır.
Hepimiz bu büyük ailenin bir parçasıyız. Her bir birey, sorumluluğunun farkında olarak hareket ettiğinde, hepimiz için emniyet ve huzur ortamı kendiliğinden oluşur. Ama ne zaman ki sorumluluklarımızı ihmal ederiz, o zaman toplumdaki güven duygusu erir gider.
Ve birbirine güvenmeyen insanların barış içinde yaşaması, inanın çok zor olur. Huzurlu bir hayat istiyorsak, önce güvenilir olacağız, sonra birbirimize güveneceğiz. Unutmayın, huzurun temeli, kalpten kalbe kurulan o sarsılmaz güvendir.
Gelecek hafta bu konunun devamında buluşmak üzere, sevgi ve esenlikle kalın.
NUR GÜL SENA
Kaynak: Temel Dini Bilgiler (İslam-1) Ders Kitabı- MEB