DEPREM SONRASI DÜŞÜNCELERİ-1999
Türkiye''nin üzerinde yer aldığı topraklar depreme çok müsait; birbiri ardına yaşadığımız büyüklü küçüklü sarsıntılar bize bu gerçeği hatırlatıyor. Altı sorunlu olan toprağın üstü de, bizim kendi hatalarımız sebebiyle, depreme fazla dayanıklı değil; 17 Ağustos''taki büyük sarsıntıda, bütün dünya bunu bizimle birlikte gördü. Önceki akşam, Düzce-Kaynaşlı-Bolu havzasını hedef alan deprem aynı gerçeği bir kez daha hatırlatmakta. Depremin ne zaman, nerede meydana geleceği bilinemiyor, bu gerçekten haberdarız. Ancak, son üç ay boyunca yaşanan sarsıntılar deprem konusundaki duyarlılığı artırdığı için, Düzce depremi tam bir sürpriz olmadı; bazı bilimadamları, yaklaşık yer ve zamanı bile bildirerek, son depremi önceden haber verebildiler. Bu arada, ABD''deki bazı deprem merkezleri de, "Yeni bir depreme hazır olun" mesajını çok önceden duyurmuşlardı. Deprem konusuyla ilgilenenler için sürpriz olmadı önceki günkü sarsıntılar... 17 Ağustos depremi sonrasında, "Önceden haberdar olabilseydik, durum farklı olurdu" türü görüşler dinlemiştik. Düzce depremi öngörülebildiği halde sonuç fazla farklı olamadı. Deprem daha dar bir bölgeyi vurduğundan ve önceki sarsıntıyla bazı binalar boşaltıldığı için zâyiât az gibi görünüyor; ancak sonuçta deprem yapabileceği hasarın âzâmisini bu defa da gerçekleştirmiş oldu. Âfetin hemen ardından yaşananlar bu defa yüreklendirici. Kurtarma ekipleri eskisinden daha çabuk deprem mahalline ulaştılar; organize olmak eskisinden kolay gerçekleşti. Önceki depremde görülen eksiklikler, yapılan hatalar bu defa fazla tekrarlanmadı. İnsanlarda geliştiği gözlenen ''deprem refleksi'' bu olumlu değişimin en önemli sebebi. Son üç aydır bıktıracak kadar çok dinleyip okuduğumuz bilgilerin işe yaradığını deneyerek gördük bu son depremde. Türkiye''nin içinden geçtiği özel şartların dayadığı ölçüler sebebiyle, deprem sonrası yaraları sarmada olması gerektiği kadar hızlı ve verimli davranılamıyor. Devlet, her şeyi kendi eli altında tutma yanlışlığından vazgeçmiyor. Sivil topluma hâlâ ters bakan bir hava egemen ülkeye. Alelacele yapılan her şeyde olduğu gibi, deprem konutları ihalesinde de yanlışlıklar yapıldığını öğreniyoruz; geçici yerleşim için inşa edilmekte olan konutlar vaadedilen vakitte yetişmeyecek... Oysa, devlet kendi insanlarına güvenip sivil toplum kuruluşlarını muhatap alabilse ve yerel komitelerin üstleneceği sorumluluğu denetlemeyle yetinseydi, sonuç bugünkünden çok farklı olabilirdi. Diyelim, o şartlarda bile inşaat gecikiyor; insanlar olumsuz gelişmenin kendi eserleri olduğunu bilip gecikmenin kaçınılmazlığını ilk elden öğrenerek sonuca daha rahat katlanırlardı. Devlet, hep bildiğimiz gibi, hantal ve refleksleri derhal devreye girmeye müsait değil; bu sebeple, Düzce depremi sonrasındaki yüreklendirici görüntülere bakıp, "Bu defa durum farklı" diye sevinmeyi erken buluyoruz. Bizde devlet, kendini duruma uydurmada ve somut sonuç almada zorlansa bile, zorlanmadığı bir özelliği vardır: Üç ay önceki acziyet görüntüsünü bir daha asla vermeyecek kadar makyajını tazelemek... Umarız, bu defa görülen ''beceri'' manzarası makyaja önem vermekle ilgili değildir, gerçekten de sonuç almada daha etken olur devlet... Her büyük sarsıntı devletin zirvesini buluşturuyor; telefon haberleşmesi yerine biraraya gelmeyi tercih ediyor devlet büyükleri. Bu da ne kadar yaşlı kadrolar eliyle yönetildiğimizi bir kez daha görmemize sebep oluyor. Önceki akşam, cumhurbaşkanı, başbakan, öndegelen siyasiler ve bürokratları deprem âfeti üzerine yaptıkları görüşme sonrasında birarada görünce, ister istemez, "Bizi yaşlılar yönetiyor" hissine kapılmadan edemedik. Elbette deprem bu yüzden olmuyor, onun farklı sebepleri var; ancak deprem sonrasında yaşanan gevşeklik ve beceriksizliklerde bu gerçeğin hiç rolü olmadığından emin misiniz? AHMET TAŞGETİREN-14 11 1999