Bir kamu hastanesine aşçı alınacaktı. Hastane yetkilileri adayları tek tek alıyorlar, genel kültürleri ne durumda diye de sorularla tanımaya çalışıyorlardı. İnegöllü bir ustamız da başvuranlar arasındaydı.
“Yahu size tarih öğretmeni mi lazım, aşçı mı lazım? Ustalık burada anlaşılmaz, bizi bi mutfağa sokun da usta kimmiş görün bakalım.” dedi. Gülüşmeler oldu, “Tamam onu da yapacağız.” dediler. Ustamızı ve diğer ustaları mutfağa da soktular, ustamız işi almayı başardı.
İNEGÖLLÜ GÖZ MUAYENESİNDE
Seksenli yıllar, İnegöllü ehliyet almak istiyor, gereken işlemleri tamamlamış. Ehliyet almak isteyen her Türk vatandaşı gibi İnegöllüyü de göz muayenesine göndermişler.
Göz doktoru herkese yaptığı gibi İnegöllüye de bir takım harfler ve rakamlar gösterdi. Sonra da küçük parçacıklar halinde üç-dört ayrı iplik gösterip renklerini sordu. İnegöllü gösterilen rengi söylüyor beraberinde de bir numara söylüyordu. İkinci, üçüncü, dördüncü ipliklerde de aynı şey oldu.
Doktor “Kardeşim renkleri doğru söylüyorsun da, numaralar nedir?” İnegöllü cevap verdi “Katalog numaraları efendim. Ben yüncüyüm, yün ve orlon satıyorum.”
İNEGÖLLÜ HASTANIN DUASI
İnegöllünün üç kızı bir oğlu vardı. Yaşayıp gidiyordu ki, önemli bir hastalığı olduğunu öğrendi. Çok etkilenmişti, doktorun dediklerini yapmaya çalışıyor, tedaviye devam ediyordu ama çok da iyileşmediğini görüyor, dolayısıyla karamsarlıktan bir türlü kurtulamıyordu.
En büyük kızı evli, onun küçüğü olan kızı da nişanlıydı. Üçüncü çocuğu da 16 yaşında bir başka kız, oğlu ise ilkokul çağındaydı. Karamsar ve hastalığından muzdarip olduğu günlerden birinde açtı ellerini “Allah’ım senden şu iki kızımı evlendirebilecek kadar ömür istiyorum.” diye dua etti.
Kendi gerçekten çok hasta, oğlu da çok küçük olduğu için oğlunu duasına dahil bile edememişti. Günler geldi, geçti, nişanlı kızının düğününü arzu ettiği gibi gerçekleştirdi. Sağlığında iyileşmeler oldu, geçmişe göre hayatını daha iyi sürdürüyordu ki bir gün annesi evdeki kızın ismini söyleyip “Onu şu kişiler istiyor oğlum“ dedi.
Bir anda İnegöllünün aklına ettiği dua geldi. “Ufak, anne ufak, bizim kız daha ufak!” dedi. Anne şaşırmıştı “Sen bilirsin oğlum ama ablalarını verdiğinde onlar da ufaktılar.” diyebildi. Bizimki annesinden gözlerini kaçırarak yine “Ufak anne ufak” diyebildi.
Bir süre sonra aynı görücüler yine gelmişler bu kez bir başka akraba kadın, görücülerin çok iyi insanlar olduğunu, kızın kısmetine engel olmamasını ifade eden cümlelerle bizimkini ikna etmeye çalışıyordu.
Çaresizlik ve şaşkınlık içinde ettiği duayı söyledi akrabası kadına. Kadın “Üzüldüğün şeye bak, bir fakiri sevindirirsin, Allah da seni bağışlar, İnşallah” diye cevap verdi.
İnegöllü “Olur mu ki acaba?” dedi, cesaretlenmişti. Elini cebine attı, cebindeki en büyük kağıt parayı akraba kadına verdi. “Tamam o zaman söyleyin gelsinler, mendili verelim.” diyebildi. Karşı taraf düğün için acele ettikçe bizimkinin gerginliği artıyordu ama yapacak bir şey yoktu.
Düğün günü de dahil olmak üzere kafası ettiği duasında idi. Fakat korktuğu gibi olmadı ben bu yazıyı kaleme aldığım 2018 Eylül ayında da Allah hayırlı ömür versin hayatını sürdürüyordu.
TURHAN ŞAHİN'İN ÖYKÜ TADINDA İNEGÖL isimli eserinden düzenlenip yayına hazırlanmıştır.
Kaynak: gencgazete.net