Âlemlere rahmet olarak gönderilmiş olan Peygamber Efendimiz (s.a.v), sırf kendini düşünüp din kardeşinin ıztırâbına duyarsız kalmanın, İslâm ahlâkıyla bağdaşmadığını bildirmek üzere; “Komşusu açken tok yatan kimse mü’min değildir.” (Hâkim, II, 15) “Mü’minlerin dertleriyle dertlenmeyen, bizden değildir.” buyurmuştur. (Bkz. Hâkim, IV, 352; Heysemî, I, 87) Dolayısıyla din kardeşinin acısına bîgâne kalmak, çok ağır bir cürüm ve nâdanlıktır.

Şeyh Sâdî Hazretleri buyurur:

“Bir yıl Şam’da müthiş bir kıtlık oldu. Halk, perişan bir hâle düştü. Bu sırada yanıma bir dostum çıkageldi. Bu dostum, kıtlıktan önce hayli güçlü-kuvvetli, makam-mevkî ve servet sahibi, iri cüsseli olmasına rağmen, onu da zayıflamış, solgun ve bitkin bir hâlde görünce şaşırdım. Ona niçin bu hâlde olduğunu sordum. Dostum ise bu suâlime üzülüp hayretler içinde:

«–Dostum! Kederimin sebebini bilmiyorsan, bu ne gaflettir! Biliyorsan, niçin soruyorsun?! Görmüyor musun ki felâket son raddeye vardı!» dedi.

Ben bu defa;

«–Biliyorum! Fakat sen niye bu kadar üzülüp kendini heder ediyorsun ki? Senin her şeyin var. Dünyayı tûfan kaplasa, her yer sele gitse, bundan bir ördek ne zarar görebilir ki?» deyince, o fazîlet ehli dostum, sanki bir âlimin câhile bakışı gibi mânidar mânidar baktı ve şöyle dedi:

«–Kendisi sahilde olup da din kardeşlerinin denizde boğulmakta olduğunu gören bir insanın kalbinde hiç huzur olur mu? Benim yüzüm, müslümanların dûçâr olduğu ıztıraplar sebebiyle sararıp soldu. Zavallı din kardeşlerimin muzdarip hâlini gördükçe, yediğim her lokma boğazıma diziliyor, sanki zehir yutuyorum. Bir insanın dostları zindanda iken, o insan bir gülistanda nasıl gezip eğlenebilir?!»”

Âlemlere rahmet olarak gönderilmiş olan Peygamber Efendimiz (s.a.v), sırf kendini düşünüp din kardeşinin ıztırâbına duyarsız kalmanın, İslâm ahlâkıyla bağdaşmadığını bildirmek üzere;

“Komşusu açken tok yatan kimse mü’min değildir.” (Hâkim, II, 15)

“Mü’minlerin dertleriyle dertlenmeyen, bizden değildir.” buyurmuştur. (Bkz. Hâkim, IV, 352; Heysemî, I, 87)

Dolayısıyla din kardeşinin acısına bîgâne kalmak, çok ağır bir cürüm ve nâdanlıktır. Nitekim bir anlık gafletle bu duygusuzluğu yaşamış olan Seriyy-i Sakatî Hazretleri, o hâlinden duyduğu nedâmeti yıllar sonra şöyle ifade etmiştir:

“Bir gün Bağdat çarşısı yanmıştı. Birisi koşarak geldi ve;

«–Bütün Bağdat çarşısı yandı, bir tek sizin dükkânınız kurtuldu. Gözünüz aydın!» dedi.

Ben de bir an için, dükkânı yanan din kardeşlerimin hâlini düşünmeden kendi nefsim adına; «Elhamdülillâh!» deyiverdim. O an dükkânı yanan kardeşlerimin ıztırâbından gâfil kaldım. Tam otuz seneden beri o hâlimin istiğfârı içindeyim.” (Hatîb el-Bağdâdî, Tarih, IX, 188)

Ya bizler?

OSMAN NURİ TOPBAŞ