Rivayettür: Hak Teâlâ, yerleri ve gökleri, ay ve güneş ile münevver kıldı.; ve mü’minün dahî kalbini ve ruhunu “ismi” ile münevver kıldu. Hak Teâlâ’nın“ismi”nin nuru, şems’ten (güneşten) ve kamer’den (aydan) enverdür (daha aydınlıktır).
Kaçan (Ne zaman) kişi, “Lâ-ilâhe illallâh” kelimesini sıdk ile diye kalbi, münevver ola… Eger sıdk ve ta’zîm ile ve ihlâs ile diye… 0l demde kalpte mahabbetüllâh (Allah sevgisi), isbât olur (belirir. Bir daha kalpten mahabbet) münfek olmaz. (ayrılmaz).
Rivayettür: Resûlüllah –sallallahü aleyhi ve selem-den… Buyurmuşlardır ki: “Gerçekten kişi, kırk sabah içtenlikle ve ihlas ile “kelime-i tevhidi” söylese kalbinden hikmet pınarları fışkırır ve (bu hikmetler, lisanına siner ve de onu derinden etkiler)……
(Yine) Resûlüllah -sallallahü aleyhi ve selem- buyurdu ki: “Lâ-ilâhe illallâh” kelimesi, fazîlet menba’ıdır. (fazîlet kaynağıdır. Zira bu anahtar cümle ile ortaya konan temel gerçek), vahdet-i ilâhîdir ve de O’nun yüceliğidir. Amma tefâvüt, zâkirdedir. (şu kadar var ki gerçekte varlıkta birlik ve de vahdet vardır. Ancak bu vahdet, “vahdet-i vücûd” şeklinde değil “vahdet-i şühûd” tarzında alğılanmalıdır). Kişi, içtenlikle “Lâ-ilâhe illallâh” diye- kim tüm âlemde vahdetin âhengini hissede bilsin.
(Gerçek şu ki) yerler ve gökler, arş ve kürsî ve levh-u kalem, mîzanın bir kefesine konsa diğer kefesine de “Lâ-ilâhe illallâh” kelimesi konsa “kelime-i tevhid”, râcih gelir (yani: daha ağır gelir. Hak katında öyle kimseler vardır ki) “var” olanın, (yani: var olan bir şeyin) yokluğu istikametinde “kelime-i tevhid”i söylerse “var” olan o şey, yok olur. (Buna karşın) aksi için söylenirse ancileyin (o anda) “var olmayan” şey de var olur.
Ravdatü’l-Ulemâ (adlı eserde görüldüğü üzere): Resûlüllah –sallallâhü aleyhi ve selem- aydur kim: “Hak Celle ve Alâ, kaçan Fir’avnı gark itti; Musa –aleyhisselâmayıttı: -Yâ Rab! Düşmanımı gark ittün. (Şimdi) bana (öyle) bir nesne ver kim (verdiğin) nimetin şükrünü yetirem (ve de tamamlayayım.
Cevaben) Hak Teâla, ayıttı: - Ya Musa! Ayıt! “Lâ-ilâhe illallâh”… Musa, ayıttı (ve kelime-i tevhidi ihlas ile söyledi). Bir zaman (geçtikten) sonra yine Musa, ayıttı: - Ya Rab! Bana dahî (Bana bundan daha) ziyade (olan bir) ibadet, buyur dedi.
(Bunun üzerine) Hak Teâlâ ayıttı: - Eğer yedi kat yerler ve gökler, mîzanın bir kefesine konulsa diğer kefesine de “Kelime-i Tevhid” konulsa “Lâ-ilâhe illallâh” kelimesi, yine râcih olur ve ağır basar.
Güncelleşmiş Özet Yorum: Söyleyen kişinin ihlas ve samimiyetine bağlı olarak “Kelime-i Tevhid”, alğılanır; şuur planında anlamı, derinliğine kavranır da bu derin kavramanın ifadesi olarak kişi, “Lâ-ilâhe illallâh” derse ruhen yükselir ve de “Vahdet-i Şühûd” mertebesine ulaşır ki o andan itibaren“Sen” ve “Ben” ortadan kalkar sadece “O”, vardır. Görülen her şey ve tüm varlık âlemi, tek ve mutlak varlık olan Yüce Allah’ın bir tecellisi ve eşyaya yansıması şeklinde alğılanmaya başlar ki imanın en üst mertebesi işte budur. Bu mertebedeki iman, kişi iradesiyle birleştiğinde eşyada “var” olanı, yok edebilir; yok olanın da “var” olmasını sağlar. (R. Akakuş)
RECEP AKAKUŞ Hocanın eserinden düzenleyip yayına hazırlayan
Ayhan Talha Bayraktar