İşte size beğendiğim birkaç satır daha.

“Acıdan akan gözyaşı ile sevinçten akan gözyaşının pH değeri değişiyor mu acaba? Düşlerin çözünürlüğü kaç piksel ya da? Anıların raf ömrü ne kadar? Bir kahkaha kaç desibel sessizlik bozabilir mesela? Bir iç çekişin rüzgar hızı saatte kaç kilometredir? Kırık kalplerin yapışma mukavemeti nedir? Hayal kırgınlığının kırılma indeksi nedir ya da sevincin yüzey gerilimini nasıl ölçeceğiz?” Bu cümleler bana çok orijinal geldi. Devam ediyoruz okumaya...

“Yorulduk... Tükenmekle bitmek arasında sıkışıp kalan bir yorgunluk bu. Ne varabiliyoruz ne de var olabiliyoruz. Sürekli bir "göstermelisin" dayatması altında kendimize küserek yaşıyoruz. Dinlenmek reklam arası artık.”

Diğer sayfalarda da altını çizdiğim, yanına yıldız bıraktığım satırlar orijinal cümleler barındırıyor.

“Gerçekten daha mı özgürüz yoksa sadece daha akıllı kafeslerimiz mi var? Yüksek binaların gölgesinde, akıllı telefonların soğuk ışığında, reklam tabelalarının "sen farklısın!" yalanlarına boğulmuş bir insanlık, hangi özgürlükten söz ediyor?”

Kitabın diğer sayfalarıyla alakalı çok bilgi veremeyeceğim. “YouTube'un, Google tarafından satın alınması ve Android'in piyasaya sürülmesi ile anladık ki teknolojiyle şirketler artık tek başına bir vida sıkan, kod yazan tüccarlar değildi. Sadece teknolojik araçlar sunmuyorlar, aynı zamanda bireylerin gündelik alışkanlıklarının şekillendiren, yönlendiren ve hatta kontrol eden devasa ekosistemler inşa ediyorlardı.”

Böyle cümlelerin tarlası halinde olan kitap şu başlıkları içeriyor:

“Sömürden Ekmek Çıkaranlar” ana başlığı altında; Güzellik Endüstrisi, Moda Endüstrisi, Teknoloji Endüstrisi, Sağlık Endüstrisi, Eğitim Endüstrisi, Deney endüstrisi.

Sonra, diğer bir ana bölüme geçiyoruz ki o da: Duygular Endüstrisi

Aşk, Korku, Hüzün, Öfke, Empati... Son söz 147. sayfada yer alıyor.

Bir serçe parmağı kalınındaki bu kitap bize yeni bilgiler verirken değişik ufuklar açıyor. Görünenin arkasındaki perdeyi aralıyor ve dönen çarkları fark ettirmeye çalışıyor. Günümüzün fotoğrafını ortaya koyarken “olması gerekeni” de çok kısa dokunuşlarla gözlerimizin önüne seriyor.

Şimdi ben bu kitabı okumuş biri olarak yazarımızın diğer kitaplarını merak etmez, alıp okumaz mıyım?

Hadi Balkona Çıkalım Bir Nefes Alırız,

Evliliğim Puuuff Noktaları,

Kafayı Yemeden Yaşama Sanatı

yazarın diğer üç kitabı.

Yazar Ezgi Akgül, kendisini tanıtırken yine o orijinal cümleler kendisini gösteriyor.

“Çocukken biriktirdi kelimelerini. Laf ebesi denilen o ebe kendisiydi ve mıncırılmak suretiyle susturuldu genelde. Çok bilmiş tavrına uyuz olanlar yazar ile görüşmekten pek haz etmezdi. Kırşehirlidir, bozkır çocuğu olmak ile çok sık övünür.”

Böyle bir yazarın, öyle kelimelerini okuyacaksınız ki “iyi ki okumuşum!” diyeceksiniz. Umarım. Demekle kalmayacak belki gözümüzdeki perdeler de daha şeffaf hale gelecek.

AHMET TAŞTAN