Bugün Müslümanlar şundan şikâyet ediyor: “Gerçekten İslâm’ı anlatmamız için bir zeminimiz yok, bizim dediklerimizin toplumda bir karşılığı yok, kimse bizimle ilgilenmiyor”. Bugün çağımızda İslâm için en önemli soru budur: Dünyevî hazlara erişimin bu kadar kolay olduğu ve mücadelenin değil hazların egemen olduğu bir çağda insanları Allah yoluna davet etmek nasıl mümkün olabilir? Peygamberin yaptığı gibi çevremizi, Ashab-ı Kehf’in yaptığı arkadaşlarımızı yahut Yunus Peygamberin yaptığı gibi kentimizi nasıl doğruya iletebiliriz? Hem de bu çağda!
İbrahim Peygamberin dinimiz (Bütün semavi dinler) için zannımca bu kadar önemli olmasının sebebi şudur: İbrahim Peygamberin kimsesi yoktu. Babası bir putperestti (En’âm 74), kenti ona inanmıyordu. Kısacası sırtını yaslayacağı bir geleneği yoktu, onun doğruya bütünüyle iletebileceği bir kenti yahut dostları da yoktu. İdarecileri de (Nemrut) onu ateşe atmak istemişti.
İbrahim Peygamber şunu diyebilirdi: “Benim İslâm’ı anlatmak için yeterli bir ortamım, akrabalarım, ailem yahut toplumum yok. Babam bile bir putperest. En iyisi münzevi bir yaşam da sadece Allah’ı anayım.” Ancak böyle demediğini, eline baltayı alıp cesurca putları kırmasından kaynaklı anlayabiliyoruz. Allah bizlere burada ne demek istiyor? Burada bir iyilik zinciri başlatılması gerektiğini, kimse bize inanmasa dahi sonraki nesiller için daha elverişli bir ortam oluşturulması öğütleniyor zannımca. Birileri elbet bu zinciri başlatmak zorunda, mesela herkes ülkemizde benimsenmiş bir müzakere/medeniyet birikimi olmadığını savunuyor; İbrahim kıssası vasıtasıyla “O halde bu birikimi sen başlatmalısın” mesajını alıyoruz. İbrahim Peygamber’in ne Müslüman bir babası ne de Müslüman akrabaları vardı, bunu göz önünde bulundurarak pes etmeyi seçebilirdi ama bunun yerine Müslüman bir baba olmayı, Müslüman bir aile kurmayı seçti. Artık çocuklarının Müslüman bir ailesi ve babası vardı, işte bir iyilik zinciri tam olarak böyle başlatılır.
Aylar önce bu hususu işlemiştim, Nuh Kıssası vasıtasıyla “Bir gemi de sen inşa et!” anlamını kazanıyoruz. Nuh Peygamber kavmi tarafından aşağılandı, eşinin bile ona inanmayacağı bir ortamdaydı. Ancak gene de hakkı yaymak için devam ettiler. En’âm Suresinin 84. Ayetinde İbrahim ve Nuh Peygambere çocuklarının bağışlanmasının beraber anılmasının sebebinin bu olduğuna inanıyorum. Onlar, Müslüman bir aile kurmayı ve İslâm’ı aktarmayı seçtiler. Bunun sonucunda ise Allah onlara mümin çocuklar bağışladı. İşte bu, iyilik zincirinin nasıl başladığının bir göstergesidir. Babalarımız/atalarımız İbrahim Peygamber gibi olmayabilir, o halde biz İbrahim Peygamber gibi olalım. Atalarımız doğru yol üzerine ise İshak Peygamber gibi mümin evlatlar olmaya çalışalım.
İbrahim Peygamber’in bu bağlamda öneminin bir diğer sebebi onun gözlemle/akılla Allah’ı bulmasıdır. Kavmine yaptığı “Düşünmüyor musunuz? (En’am 80)” vurgusu burada çok mühimdir. İbrahim’e doğruyu anlatacak bir babası, hocaları yahut arkadaşları yoktu. Allah’ı kendi kendine, gözlem ve aklını kullanarak/düşünerek buldu. Bu bizler için çok mühim bir mesaj taşıyor. “Haberim yoktu, şayet bana bu bilgiler söylenseydi onlara göre hayatımı tayin ederdim.” Deme lüksümüzün olmadığını anlıyoruz. Atalarımızın cahilliğinin, bizim de cahil olmamız için yeterli bir sebep olmadığı görülüyor. Allah’ın mucizelerinden olan bizler, doğa ve evrenin bile bir iyilik zinciri başlatmak için yeterli bir sebep olduğu görülüyor. Bu aynı zamanda zannımca “Aklet, özümse ve aktar.” Demenin en güzel örneğidir. Herkes zorbalıklarla yahut yasalarla aniden Müslüman bir toplum ve kavim oluşturabileceğimizi zannediyor. Şayet böyle bir lüksümüz olsaydı bunun öncelikle İbrahim ve Nuh Peygambere bahşedileceğini düşünebiliriz. Müslüman bir ailenin ve dünyanın tohumlarını ancak ve ancak bizler ekebiliriz. Yüzyıllar sürecek olsa bile, bunun en güzel şekilde mükâfatını vereceğini biliyoruz.
Peygamberliğin İbrahim’in soyundan gelen müminlere bahşedilmesi, Peygamberin kanının kutsaliyetinin değil İbrahim Peygamber’in isyan etmesinin ve zannımca Müslüman bir nesil hayalinin tezahürüdür. İbrahim Peygamber’in iyilik zincirinin üzerinde oturduğumuzu ve Kur’an’ın da bu birikimden örnekler gösterdiğini bilmemiz gerekiyor. Göklere bakıp atalarının yaptığı şeylerin hatalı olduğu kanısını getiren cesur bir Nebi’nin değiştirdiği şeylere bir bakın. O günlere gitseydiniz yalnız bir Müslümandan başkasını göremezdiniz, babasının bile ona inanmadığı aciz bir adam. Ancak bugün onu ateşe atmaya cüret edenleri değil, İbrahim Peygamber’in ahlakını ve cesaretini anıyoruz. Yüzyıllarca sürecek olsa bile: “Gevşemeyin, üzülmeyin; inanıyorsanız üstün sizsiniz!” (Ali İmran 139).
ALİ KURNAZ