Ahmet Taştan'ın köşe yazısı

Beklemek nedir, nasıl tarif edilir ki? Hem ne işe yarar beklemek?  Hayatımızın hangi coğrafyasına düşer?

Beklemek, geçmiş yani mazi ile değil; gelecekle ilgili bir kavramdır. Yüzünü yarına dönmüş bir haldir.

Beklemek, durmak kelimesiyle yakın anlam taşısa da farklı bir kavramdır. Çünkü insan kendinden bağımsız bir şeyi/kişiyi bekler. Durmak ise dönüşlü bir eylem gibi öznenin kendi üzerinde gerçekleşir. Komşu kavramlar gibi düşünebiliriz. Durakta otobüs beklemek gibi mesela.

Hem beklemekte hareket/eylem azdır;  insan pasif bir görüntü verir. Bir iş yaparken birini bekleyebilirsiniz ama görenler sizi meşgul zanneder.

Gazze için yürüyen İnegöllüler şehrin meydanında, ayakta durup beklediler. Sadece beklediler, slogan attılar, bayrak salladılar.  Demek ki hangi eylem için bekliyorsun, ne zaman ve nerede bekleyorsun. Bu, değerini belirliyor beklemenin.

Tabii, bu bekleme işini çoğu kez yaparız. Mesela, ödeme konusunda teknolojik gelişmeleri takip edemeyenler uzun fatura sırasında beklerler... Ay başı geldiğinde alın terinin karşılığı olan maaşı çekmek için bankamatik önünde beklenir. İftar saatine yakın, mis gibi kokusu içimize dolarken fırınlarda pideler beklenir. İlk fırsatta, randevusuz, doktorla görüşmek ümidiyle poliklinik önünde beklenir. Doğumhanenin önünde beklenir,  nur topu evladını dünyaya getirecek anne.

Hayatın akışı içinde bu listeyi böylece uzatabiliriz. Bekleyiş kelimesi içinde “sabır” geniş yer tutar.  Arasına heyecan katılmış bir bekleyiş, vakti uzatır. O vakitte zamanın içinden zaman doğar adeta.

Sıkıcı olan bekleyişler insanı canından bezdirir. Ha geldi, ha gelecek derken... Kanın hızla dolaşması ve  damarların titreşimi beklemeyi zorlaştırır.

İnsanoğlu beklemekten bıksa da en çok onunla geçirir zamanını.

Belli bir süre bekledin. Hasret bitip vuslat geldiğinde beklemenin oluşturduğu karamsar ruh hali bir duman gibi uçuverir.

"Tabiat boşluk kabul etmez” denir ya bekleyişin yani hasretin yerini sevinç kaplar.

Hicret günlerinde Medine’de Hz. Peygamberi bekleyen müminler, nasıl da coşkuluydular “Taleal bedru Aleyna” nağmeleriyle.

 Ya belirlenen vakitte gelmezse beklenen ve beklemek de uzarsa, o zaman sinir sistemi yavaştan harekete geçer maalesef olmayacak işler olur; söylenmeyecek sözler saçılır ortaya. Birbirine dokundukça alevlenen kibrit çöpleri gibi ateşlenir insanlar.

En safça bekleyiş, gelemeyecekleri beklemektir. En gafil bekleyiş, geleceğini bildiğine hazırlanmamaktır. En rahat bekleyiş, çabuk gelenler içindir. Umutsuz bekleyişler için, Yücelerden bir yardım beklenir. Bir merhamet rüzgarı korkulu bekleyişleri, muştuya dönüşür.

Mutluluğa vasıl olacak bekleyişler dayanıklı yüreklerde gerçekleşir. Beklentisiz bir bekleyişle bekleyenler görünür ortalıkta. Sadece beklemekten mutlu olur bir insan. Sonra gelir bir kavuşma; dert biter, tasa yok olur, menzil yaklaşır. Yüksek bir makamda bir ulvi ses müjdeyi haber verir. Sabreden derviş muradına ermiş...

AHMET TAŞTAN