Liseli genç, etkileyici bir hikaye yazma ödevi ile karşı karşıya kaldığı o dersi hayatının sonuna kadar hiç unutamadı. Hatta hayatındaki büyük değişimi o hikayeyi kurgularken fark etti.

Edebiyat öğretmeninin böyle bir ödevi vermesi acaba kendisini keşfetmesi için miydi? Edebiyat kitabında hiç okumadığı belki de isminin bile geçmediği bir konu üzerinden hikaye yazmasını istemişti.

Ahiret gününe iman ettiğini söyleyen bir gencin bu konudaki yaşadığı boşluğu anlatan psikolojik ağırlıklı modern anlayışla bir hikaye yazınız. Ne yapmaya çalışıyordu bu hikaye ile değerli hocamız.” diye düşündü bir ara.

Ne yapmaya çalıştığı gayet açık değil miydi? Bizleri gafil olduğumuz ya da yeterince umursamadığımız bir konu üzerinde bizi düşünmeye zorluyor. Ben şimdi fena yakalandım. Hiç bilmediğim, yeterince okumadığım bir konu hakkında neler yazabilirim ki?” diyordu liseli genç.

Belki de edebiyat hocasının yakalamak istediği nokta burasıydı. Bir hikayenin kahramanı ile kendini özleştiren yazar/ öğrenci ilk defa kendisi ile karşı karşıya getirecekti. Hikaye kahramanı için biçebileceği her türlü düşünceler, davranış ve hisler kendisi için de geçerli olacaktı.

Hikayesinin gerçekçi, ve dahi etkili olması için tanıdık/bildik birilerinden esinlenmesi gerekiyordu. Çevresinde “ahirete inandığını” söyleyen ama o gün ile alakalı hiçbir sorumluluk hissi yaşamayan, en basit davranışını bile bu inancın doğrultusunda yapmayan kim vardı acaba? Tanıdığı, rol model olabilecek gerçek biri üzerinden uygulamaya çalışması daha kolay gelecekti.

Kardeşlerini düşündü, komşu kızları aklına geldi, arkadaşlarını hayal etti... Maalesef onların da hayatında ahiret inancı ile alakalı bir ize rastlamadı. Bazen dini konularda konuşmalar yaparlar ama hiç kimse bunların bir sorumluluk yüklediğini, öldükten sonra diriltilip hesaba çekileceğini düşünmezdi. Düşünse bile yaşlanınca ben de yaparım derdi bazen. Bir futbol muhabbeti gibi, bir sanatçı dedikodusu gibi konuşup geçilen bu mevzular nasıl olur da gündemlerini belirleyebilirdi ki.

Çevresindeki insanlar katında değerli olmayan “böyle bir inancın” hayatına nasıl yansıyabileceğini hiç tasavvur etmemişti liseli genç.

Şimdi önüne bırakılmış bu konu, aşılmaz bir engel gibi beyninin damarlarında kıvranıp duruyordu. Ahirete gerçekten iman etmiş olsaydı neler yapması gerekirdi. Ahirette başına ne gelecekti? Ne ile karşılaşacaktı? Kim hesaba çekecekti onu ve neler soracaktı o sorgulamadan sonra ne olacaktı... Kesinleşen bir bilgisi ve daha da kötüsü hiçbir hazırlığı da yoktu. Ya bir saat sonra ölü verse... Tüyleri diken diken oldu.

Baktı pabuç pahalı, din kültürü derslerinden aklında kalanlar, yavaş yavaş çağrışım yapmaya başlamıştı.

Bu dünyada, yaptığı veya yapması gerekirken yapmadığı her şey hakkında konuş bakalım denilecek sana verilen onca nimetlere karşı sen, kainatın sahibi Allah için ne yaptın?”

Vallahi her şeyi kendim, ailem ve yakınların için yaptım... Allah için yapılacağını bilmiyordum ama, deyip mazeret sunabilir miydi? Ben, diye geveleyip, böyle hesaba çekileceğimi bilmiyordum. Yoksa her şeyi titizlikle yapardım. Öğrencilik yıllarımda hocalarımın verdiği ödevleri, iş yerinde patronun verdiği görevleri titizlikle yerine getirdiğim gibi. Bilirsiniz büyük bir sorumluluk sahibi hissiyatı ile yaşadım. Ahirete inandığımı söylemek yeterliydi sanırım. “Müslüman mısın?” diye sorduklarında gençlerin arasındaki söylentilere hiç takılmadan ”Evet, Müslümanım, biz de Müslümanız” der geçerdim. Bazen “Allah rızası için” dediklerinde düşünmeden büyük bir rica, içten samimiyetle bir talep diye dediklerini yapardım. Ama ben, böyle, her şeyin... Özellikle namaz kılmanın, kul hakkının, haksızlığın, zulmün sorulacağını hiç bilmiyordum.

Bana, bunları idrak etmek için kısa bir süre, kısa bir vakit verseniz de dünyaya geri dönsem. Bunları bilerek tekrar yaşasam...Olmaz, olamaz mı?

Ne!? Ne diyorsunuz? Bütün bunların hepsi Kur'an-ı Kerim'de yazılı mıydı? Böyle bir son ile karşılaşıp darda kalan insanların, dünyaya tekrar dönmek isteyeceklerine dair sözleri söyleyeceği Kur'an'da yazılı mıydı? Ve cevap olarak bu talebin asla gerçekleşmeyeceğinide mi beyan ediyordu?

Ama bizim Kur’an-ı Kerim hakkında şüphelerimiz vardı, bilim adamları değişik şeyler söylüyorlardı. İnternette de Kur’an-ı Kerim’deki açmazlardan bahseden videolar izlemiştim. Her şey doğru muydu yani?! Eyvah ben ne yapacağım şimdi!?

Ahirete iman edip de gereğini yerine getirmeyen bir insanın hayatında hangi yanlış yollara sapacağı konusunda şimdi nerede, ne yapacaktım?

Edebiyat dersinde hikaye konusu bitmiş ve yazmaları için böyle bir konu seçmişti. Ve benim iç dünyama ve tüm hayatıma dokunabilecek bu hikayeyi yazmam gerekiyordu. Bir yazar olarak hikayenin kahramanlığı makamında kendim oturuyorum. Okuduğunuz bu hikaye aslında benim öz hikayemdir.

AHMET TAŞTAN