Adab-ı muaşeret, yani görgü kuralları, sadece nezaket kurallarının kuru bir listesi değil; toplumsal düzeni sağlayan, ahlaki olgunluğu hedefleyen derin bir felsefedir. Bu disiplin; edep, medenilik, terbiye, görgü, zarafet, nezaket ve sabır gibi birbiriyle kenetlenmiş kavramlarla örülerek, insan davranışlarını şekillendirir. Bu kavramlar, bireyi sadece saygın kılmakla kalmaz, aynı zamanda toplumsal huzurun da temelini atar.

1. Edep: Edep, Adab-ı Muaşeretin çekirdeğidir. Mevlânâ'nın "Edep, aklın dıştan görünüşüdür" sözüyle özetlediği gibi, bu kavram, akla yatkın ve toplumca onaylanan bütün söz ve davranışları içine alan en geniş ahlaki tutumdur. İyiliğe yönlendiren her türlü takdire değer nitelik, edebin bir yansımasıdır.

Edep gereği; hayâlı ve saygılı olmak, yerinde konuşmaya özen göstermek ve kibirli söz ve davranışlardan kaçınmak esastır. İbn-i Arabi'nin "Edep, ötekini dikkate almaktır" tespiti ise, edebin bencillikten uzak, başkasının varlığını merkeze alan sosyal bir sorumluluk olduğunu vurgular. Bu tutumları sergileyen bireyler, hem saygı görür hem de toplumsal huzura doğrudan katkıda bulunur.

2. Medenilik: Adab-ı muaşeretle doğrudan ilişkili bir diğer kavram olan medenilik, tarih boyunca Türk-İslam yaşam tarzında büyük önem taşımıştır. Arapça'da "medine" (şehir) kelimesinden türeyen "medeni" (şehirli) sözcüğü, Osmanlılar tarafından Adab-ı Muaşeretin "şehirde nazik bir şekilde yaşamak" anlamında kullanılmış ve medenileşmeye giden bir yol olarak görülmüştür. Büyük şehirlerdeki nüfus yoğunluğunun getirdiği farklılıklara karşı hoşgörünün gelişmiş olması, bu anlayışı pekiştirmiştir.

Bunun en çarpıcı örneği, Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethinden sonra gayrimüslim halkın dinlerini ve kültürlerini yaşamalarına izin vermesi, askerlerini onların onurunu incitecek her türlü tavırdan uzak durmaları için uyarmasıdır. Bu tutum, medeniyetin en üst düzey örneğidir.

Bugün medenilik, şehirli olmanın ötesinde "Toplumsal kabullere uygun davranmak, uygar olmak" şeklinde daha geniş bir anlam kazanmıştır. Halka açık yerlerde yüksek sesle müzik dinlememek, istek ve dilekleri emir cümlesi yerine rica ile iletmek, gerekli durumlarda teşekkür etmek ve hatalıyken özür dilemek gibi davranışlar, modern medeniliğin temelini oluşturur.

3. Terbiye: Terbiye, insanın bedenen, zihnen ve ahlaken kademe kademe gelişerek olgunlaşmasını sağlayan zorunlu bir eğitim sürecidir. Adab-ı Muaşeretin temel amacı, insanı olgun davranmaya sevk ederek onu yüceltmek olduğundan, iyi bir terbiye bu amacın anahtarıdır.

Terbiyede asıl hedef, kişinin toplumca kabul gören tutum ve davranışları dış baskı olmadan, kendiliğinden sergileyebilecek duruma gelmesidir. Ailenin yönlendirmesi ve bireyin kişisel çabası bu süreçte kritik rol oynar. Ayrıca eğitim kurumları, hukuki düzenlemeler, örf ve âdetler ile dinî öğretiler, terbiyeli bireyler yetiştirme amacını taşır.

İslam dini, terbiye konusuna büyük önem atfeder. Kur’an-ı Kerim, anne babaya hürmetten alışveriş esaslarına kadar birçok konuda insanlara rehberlik eder. "Şüphesiz ki insanı en güzel biçimde yarattık." (Tîn suresi, 4) ayeti, bu güzel hâlin (fıtratın) korunmasını ve geliştirilmesini amaçlayan dinî emir ve yasakların temelini oluşturur. Türk-İslam devletlerinde de şehzadelerin eğitimi için özel olarak "atabey" ve "lala" adı verilen hocalar görevlendirilmiş, teorik eğitimin yanında adap ve terbiye yönünden gelişimleri titizlikle takip edilmiştir.

Adab-ı Muaşeret, bu temel kavramların bireyin yaşamına nüfuz etmesiyle inşa edilen, bireyin kendi olgunluğuna ulaşmasını ve toplumla uyum içinde yaşamasını sağlayan en önemli ahlaki kalkandır. Kaynak: Adab-ı Muaşeret Ders Kitabı-MEB

AYŞE ŞEN BAYRAKTAR

Kaynak: gencgazete.net