Kıymetli okurlar, bir milletin ruhu, onun adabımuaşeretinde gizlidir.
Bugün, binlerce yıllık Türk tarihine derin bir bakış atacak, farklı dönem ve coğrafyalarda farklı etmenlerle şekillenmesine rağmen, esaslarında büyük bir değişiklik olmamış olan o kadim nezaket ve görgü kurallarımızın izini süreceğiz.
Tıpkı bir nehrin yatağı değişse de suyunun aynı kalması gibi, bizim nezaket pınarımız da hep berrak akmış.
TÖRE VE SAYGININ YÜCELİĞİ: İLK TÜRK DEVLETLERİNDEN ÖRNEKLER: İlk Türk devletlerinde öne çıkan davranışlarımızın başında, o güzel huylarımız gelir: Saygılı, temiz, tatlı dilli, yumuşak huylu, anlayışlı ve konuksever olmak. Utanma duygusuyla hareket etmek ve hediyeleşmek ise sosyal hayatın vazgeçilmeziydi.
Yaşlılara, atalara ve toplumun ileri gelenlerine duyulan derin saygı, adabımuaşeretin temel gereğiydi. Aileye saygının bir göstergesi olarak ölüleri anmak için anıt mezarlar (kurganlar) yapılırdı.
Köktürklere ait Ongi Yazıtı’nda geçen “Bilge babacığım[ın] yoğ törenini (ve) anıt mezarını yaptırdım.” ifadesi, kurganlara saygısızlığın toplum nezdinde kabul görmediğini, hatta savaşlara bile neden olduğunu gösterir.
Eski Uygur metinlerinde ise nezaket ifadeleri adeta birer sanat eseri: Bağlılıkla hürmet etmek için “yükün-ü ötün-”, bir şeyi saygıyla göstermek için “bältür-ü yarlıka-”, sözün saygıyla söylendiğini belirtmek için “ti-p ötün-” ve fedakârlıkla bir şey yapmayı dile getirmek için “kıl-u tägin-” kullanılırmış.
Bu, nezakete verilen önemin ne kadar eskiye uzandığının kanıtıdır. Dîvânu Lugâti’t-Türk’ten öğrendiğimiz gibi, yaşça büyük veya saygı duyulan kişilere "siz", küçük olana ise "sen" diye hitap etmek, dilimizdeki saygıyı da gösterir.
Ayrıca, her varlığın bir ruhu olduğuna inanıldığı için, tüm canlılara ve doğaya saygı duyulmuş, hiçbir varlığa zarar vermemek anlayışı kabul görmüştür.
DEVLETE ADANMIŞLIK VE FEDAKÂRLIK RUHU: Milletin devlete karşı sorumlulukları ve vatan sevgisi, hayatımızı şekillendiren temel kavramlardan olmuştur.
İlk Türk devletlerinde savaştan kaçmak, telafisi olmayan bir suç sayılmış; savaşta ölmek yerine yaşlılıktan ölmek ise utanç kaynağı kabul edilmiştir.
Bilge Kağan Yazıtı’nda hakanın milleti için yaptığı o muazzam fedakârlıklar anlatılır: "İçte aşsız, dışta giysisiz, düşkün, perişan millet üzerine oturdum... Türk milleti için gece uyumadım, gündüz oturmadım... Ölecek milleti diriltip besledim. Çıplak milleti elbiseli, fakir milleti zengin kıldım."
Bu sözler ve hakanların halka çadırlarıyla sofralarını yağma ettirme geleneği, fedakârlık kavramının, yani sağlıklı ilişkilerin ve toplum huzurunun bir güvencesi olan adabımuaşeretin ne denli köklü olduğunu gösterir.
AİLE İÇİ BAĞLAR: SEVGİ VE HÜRMET: Aile içinde de sevgi, saygı ve fedakârlık esastır. Elegest I Yazıtı'nda geçen “(Ey) Urungu Külüg Tok Bögü Terken, babam, bey, kahraman (olduğu) için, birlikte gittim.” ifadesi, oğlunun babasını savaşlarda yalnız bırakmadığını, aile bireylerinin birbirleri için fedakârlık ettiğini gösterir.
Yenisey Yazıtları’ndaki o hasret dolu satırlar ne kadar içtendir: Tugutüp Yazıtı’nda “Sevgili akrabalarıma doymadım, ne yazık!”, Begre Yazıtı’nda “Halkımdan, akrabalarımdan ayrıldım, (onlara) doymadım.”, Çaa-Höl I Yazıtı’nda “Bilge anneme bağlandım, akrabalarıma bağlandım.” cümleleri, güçlü aile bağlarımıza işaret eder.
Orhun Yazıtları'nda yer alan “Umay gibi annem hatunun kut'u sayesinde kardeşim Kül Tigin erlik adını aldı.” ifadesi ise anneye verilen önemi ve duyulan saygıyı açıkça gösterir. (DEVAM EDECEK İNŞALLAH!)
AYŞE ŞEN BAYRAKTAR
Kaynak: Adab-ı Muaşeret Ders Kitabı-MEB