Ahmet Taştan'ın köşe yazısı

Sözünü rahmetli babamdan çokça dinlemişimdir. Gavur böyle dermiş: “Keşke Türk’ün son aklı benim olsa...” Neden bir seçim öncesi bu söz zihnimi meşgul ediyor, biliyorum. Çünkü dünyanın önde gelen devletleri bile ülkemizde yapılacak bu seçime kilitlenmiş durumdadır. “Yüzyılın en önemli seçimi” diyorlar gazetelerinde.

Türk’ün son aklı... Sanırım iki gün sonra ortaya çıkacak ve Batı'da gavur sıfatlı insanlar ile onların peşinden gidenler çok üzülecek. Batılıların dikkatini çeken bu seçim, Türk devletlerinde ve İslam coğrafyasında dualarla müjde bekleyenlerin ilgisini tabii olarak çekiyor. Sayın Cumhurbaşkanımızın önderliğinde her alanda -özellikle savunma alanındaki- gelişmelerle ortaya koyulan istikrar ile yerli ve millî çalışmalardan ismini alan "Türkiye Yüzyılı" vizyonu bile insanı heyecanlandırıyor.

Sokak başlarında, cami önlerinde gördüğümüz eli açık dilencileri andıran acınası halimiz geride kalırken muhtaç insanlara yardım eden zengin bir millet olduğumuz daha net bir şekilde ortaya çıkmıştır. Deprem felaketi, sel felaketi, darbe girişimi, kovid salgını gibi iktidarı/hükümeti sarsıcı veya yıpratıcı her türlü sıkıntı cumhurbaşkanımızın oluşturduğu devlet ve millet işbirliği sinerjisiyle halledilmiştir,  altlatılmıştır.

Milleti tarafından bu kadar çok sevilen bir devlet başkanı, sanırım ne dünyada ne de Cumhuriyet tarihimizin geçmişinde söz konusudur. "Tayyip dedeeee" diye seslenen çocuğa, meclis kürsüsündeki konuşmasını kesip aynı ses tonuyla "Efendiiiim" diye cevap veren bir cumhurbaşkanı yüreklerin lideri olarak coşturuyor. Onu beklemek ayrı bir heyecan, onu  görmek muhteşem bir mutluluk gibi hissedilen seçim ortamındayız. Çocukların seslenmesi ile konvoyunu durduran, onu gören minik kızların ise sevinçten ağlamaları tüm bunların göstergesi.

Dost-düşman herkesin "yaparsa yine Tayyip yapar, onarırsa yine Erdoğan onarır" diye kanaat getirilen bir dönemde, Türk’ün son aklı harekete geçmiş demektir. Pazar günü oy kullanacakken, basit küçük sebeplerle iktidara kızıp cezalandırmak yerine, büyük tabloyu görmek lazım. Yani Batı'nın PKK gibi örgütlerle yapmak istediklerini fark etmek... Türk dünyasının ve Müslüman aleminin dualarına kulak verip onların hissiyatını takip etmek gerekir. İşte bu bakış ile oy vermek büyük bir düşüncenin, son aklın  ürünüdür.

Milletvekili adaylarının bazı tutum ve hallerine bakıp "gözün üstünde kaşın var" diyerek kanaat geliştirip, farklı davranmak Türk’ün son aklı değildir sanırım. Türk'ün son aklı, yerli ve milli olan Türkiye Yüzyılına güçlü ve istikrarlı devam edebilmeyi tercih etmektir. “Et tırnaktan ayrılmaz” der atasözümüz.  Hükümet ile meclisi aynı güçte/kudrette tutmak gerekir. Çünkü cumhurbaşkanına destek verip mecliste zayıf bırakmak son aklın işi değildir.

Bir asırlık ömrünü tamamlamış rahmetli babam bir de: “Türk işi mi? Hile, hile!” derdi.  Bu ifade Türklerin yaptığı işlerde hep hilekarlık olduğunu anlatır. Okuma yazması olmayan ümmi bir köylüye nasıl böyle bir anlayış yerleştirmişler diye şaşırırdım. Ayrıca babamın zihninde Türk ve Müslüman aynı şeydir. 

Şükürler olsun ki "Dünyada ve  Türkiye’de ilk defa" ifadesi ile anlatılan birçok gelişmeye imza atıldı. Dünyada ilk Siha Gemisi (TCG ANADOLU), dünyada ilk insansız savaş uçağı (KIZILELMA) daha birçok uygulama... Bunu söylerken millî ve dinî kültürümüzün daha çok yayılmasını, köklerimize daha sağlam bağlanmamız gerektiğini de ifade etmeliyim. Batıdan alabileceğimiz hiçbir insanî değer olmadığını söylesem yanlış olmaz sanırım. "Hikmet müminin yitik malıdır, onu nerede bulursa alır" buyuran Peygamber Efendimiz (sav) bize bir istikamet gösterir, bir ufuk çizgisini  işaret eder.

Sözü fazla uzatmadan... Pazar günü önümüze konulacak şeffaf bir sandıktan, nurlu bir gelecek bizi beklemekte. Bu sefer gavurların istediğini biz kullanalım yani  Türk’ün son aklını...