Ahmet Taşgetiren'in 25 Şubat 2023 tarihinde Genç Gazete'de misafir köşe yazarı olarak yayımlanan köşe yazısı.

Arzın depremi var da, insanın ve toplumun yok mu? Bir kudret, arzı yakasından tutup sarsar, savurur da, insan ve toplum, yakasını kaptırdığı güçler tarafından savrulmaz mı? Arzdaki deprem sebebiyle, "depreme dayanıklı bina" arayışına gireriz de, "toplumsal depreme dayanıklı insan" arayışına grimemiz gerekmez mi?İşte, içimizden "şeytana tapan çocuklar" çıktı. Bir bakıma "Şeytanın kulu" oldu onlar... Şeytan''ı "razı etmek" için, onun seveceği eylemlere giriştiler. Cinayetin en vahşisi, ırza geçmenin en tiksindiricisi, hayatın en pespayesi... Tam Şeytan''a göre...Bu bir savruluş değilse nedir?

Kur''an, Şeytan''ı bir güç odağı olarak tanımlıyor. "Şeytan''ın dostları"ndan, "Şeytan''ın vesvesesi"nden, "Şeytan''ın yaygarası"ndan, "istilâsı" ndan, "adımları"ndan, "kışkırtmaları"ndan, "kardeşleri"nden, "nesl"inden "kabilesi"nden, "hizb- yani parti ve taraftarları"ndan, "cünûd- yani adamları-askerleri"nden, "atlıları ve yayaları"ndan, "mahkemesi"nden söz ediyor. Şeytanı insan için "düşman" olarak tanımlıyor. İnsanı hilkati değiştirmeye yönlendireceğini, vesveseler vereceğini, umutlandırıp, kuruntulara sevkedeceğini, fakirlikle korkutup, fuhşu teşvik edeceğini, fenalıkları insana güzel göstereceğini, insanlar arasına kin ve düşmanlık tohumları ekeceğini, "dostları"nı, Müslümanlarla mücadeleye yönlendireceğini bildiriyor... Yani şeytan bir bakıma insanın zihnî ve kalbî kimyasını bozuyor. Bir kişilik depremine sürüklüyor insanı...

İşte önümüzde Şeytan''ın örnekleme olarak kullandığı bir grup genç. Tam bir insan enkazı...Yani toplum olarak bir tarafımız göçmüş farkında değiliz.Acaba Şeytan yalnızca, bu çocukların yakasından mı tutup sarstı? Yalnızca onların yüreği mi enkaz haline geldi? İşte paralel bir biçimde Bayrampaşa Cezaevindeki boğazlaşmayı yaşıyoruz. Sıra sıra cinayetler... Tam bir mezbaha ortamı... İşin garibi, kimyası bozulanlar, sadece belirli bir suçtan içeri girmiş olanlar değil. Belli ki, devlet adına orayı yönetenler de yakayı Şeytan''a kaptırmış bulunuyorlar. Değilse, onca silah, onca para, onca haberleşme aracı, onca uyuşturucu nasıl girer demir parmaklıklar arkasına?

Cezaevlerinde 60 bine yakın insanımız var. Artık ranzalar yetmiyor ve insanlar, bir yatakta üç vardiya yatmak zorunda kalıyorlar da onun için cezaevlerini boşaltmak üzere af tasarısı hazırlanıyor. Oysa öte yandan, deprem enkazının altında kalan kişilik enkazına maruz insanlar yeniden sıra sıra cezaevinin yolunu tutuyorlar. Boşalıyor ve doluyor cezaevleri..Oysa cezaevleri, ancak "fahiş" suçlara yönelik bir cezalandırma ortamı...Şeytan''ın adımlarına uyduğumuz her defasında yolumuz cezaevine çıkmış olsaydı, herhalde dünyayı bir cezaevi, ya da "cehennem ortamı" haline getirmek gerekir, istisnalar için de küçük bir cennet oluşturulurdu.

Emin Işık Hoca, "işlediğimiz her günah sarhoş etseydi memlekette ayık adam kalmazdı" diyordu. "Ya da işlediğimiz her şeytan işi için alnımızda bir ışık yanıp sönseydi..."

Aslında hissedilir bir toplumsal savruluş yaşıyoruz. Bunu görmek zorundayız. Bir bakıma ortam, Şeytan''ın işini kolaylaştırıyor. Kalplerimize birer kanca takılmış durumda... Ama bunun görünür hale gelmesi için, insanî tükenişi bekliyoruz, ya da içimizden birilerinin enkaz haline gelmesini... Çocuklarımız yanıyor ve sadece o yangın bacayı sardığında uyanabiliyoruz. İlk kıvılcımları karşısında son derece duyarsısız. Hatta kimi zaman "Şeytan''ın buyrukları" tabiî hayat haline gelmiş, yadırganmıyor. Hatta çoğu zaman, bu korkunç savruluş karşısında insanı aslî misyonuna çağıran "uyarıcı"lar, ateşe atılıyor, zulme uğruyor...

Deprem ortamında, kimi duyarlı insanlarımız, yaşanan toplumsal ve insani depreme dikkat çektiler diye tenkid edildiler... Oysa, işte çöküyor bir yanımız... Gencecik çocukların enkazı önümüze yığılıyor.Türkiye bunu ilk defa yaşamıyor. Bugün de tek örneği Satanist gençler değil. Bu ülkenin çocukları kaç zamandır savruluyor... Marksizm savurdu bir zamanlar... Şiddet tutkusu savurdu... Uyuşturucu savurdu... Şimdilerde küresel kültürün hedonist rüzgârı önünde savruluyorlar...

Hatta, pörsüme, çürüme sadece gençlik seviyesinde değil.Devlet ricali sık sık corruption-tefessüh-bozulma-çürüme-kirlenme''den söz ediyor. Susurluk''tan bu yana içinden geçtiğimiz toplumsal bataklığın farkında değil miyiz? Kim Susurluk''un aktörleri?Çocuklarımıza "inanç eğitmi"ni çok görüyoruz. Onların Allah''la buluşma yollarına engel koyuyoruz. Çocuklar "din eğitimi"nden soyutlanırsa, "özgür bir düşünce" dünyası kuracaklarını düşünüyoruz. Oysa "din eğitimi"nden boşaltılan alanın hemen yanıbaşında, başka güç odaklarının eğitimi başlıyor... Ve yıllar sonra önümüze bir toplumsal enkaz çıkıyor. Yarınlara gerçekten çürük bir yatırım yapıyoruz. Çocuklarımıza, kendimize, ülkemize kötülük ediyoruz. Şeytan''a kurban verdiğimiz şu çocuklar azıcık, bizi yönetenlerin ve birkaç yıldır ülkemize cinnet ortamı yaşatanların da yüreğini sarsar mı acaba?

Ahmet Taşgetiren

23.09.1999 Arşivden Düşünceler