Ahmet Taştan'ın köşe yazısı

Bu ifade Kızılelma  belgeselinde Selçuk Bayraktar’ın kullandığı bir ibareydi. Yanında çalışan mühendislere: “Şu uçağın tekerleğinin önünde duran takozu kaldırmazsanız, bu uçak bir yere hareket edemez. İşte biz, bu takozları hem uçak tekerinin önünden hem de insanların zihninden kaldırmayı başarmamız lazım. Yoksa bir tarih yazamayız” dedi.

Gecesini gündüzüne katarak, yaptığı çalışmaların genç nesillerin ufkunu açacak noktaya taşıması gerçekten takdire şayan bir durumdur. Bu cümledeki derinlik o ufuk düşünceden geliyor.

Teknofest’e gitmek benim için çok önemlidir. Kitapları severim, okuması çok güzeldir, kitap fuarlarını da kaçırmam, giderim. Lakin Teknofest alanında Akıncı Siha ile Kızılelma’nın kol boyu birlikte uçuşu, gönlümü gururla doldurdu. Daha önce hiç yaşamadığım duygulardı bunlar.

Teknofest’e gitmeden önce gençlerle Ayasofya camiinde sabah namazını, Prof. Dr. Mehmet Emin Ay Hocanın eşsiz tilaveti ile eda ettikten sonra Gülhane Parkı’ndaki İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesini ziyaret edip buranın kurucusu olan Prof. Dr. Fuat Sezgin’in kabri başında birkaç kelamın ardından ruhuna dua etme imkanımız oldu.

Hemen o arada öğrendiğimiz bir bilgi ile Sarayburnu’na doğru yürüdük. Gülhane Parkı’nın lalelerle bezenmiş, yeşil bahçelerinden geçerken de kainatın en büyük mucizelerinin bunlar olduğunu az daha unutuyorduk. Lakin Galata Kulesi’ni karşıdan gören kıyıya yaklaştığımızda büyük ve şekillenmiş bir demir parçası görmeyi umuyorduk. İşte karşımızda duruyordu. 

TCG Anadolu gemisini görmek için yürüdüğümüz yol, ayaklarımızın altından kayıyordu adeta. Evet, işte koyu gri rengi ile koskoca demir kütlesi gözlerimizin patlamasına sebep oluyordu. Bir ucundan diğer ucuna başımızı 60 derecelik bir açıyla çeviriyorduk ki ancak muazzam eseri görebilelim.

Sabahın erken saatleriydi, kapılar açık değildi ama  ziyaretçi kuyruğu yavaş yavaş uzamaya başlamıştı gerilere doğru. Daha sonra videolarını izlediğim ziyaretçilerin neşesine, mutluluğuna diyecek kelime bulamadım. Muazzam ifadeleri  beni de gururlandırdı.

Zaman zaman düşünürüm... Nasıl olur da birçok vatandaşın gönlüne doğal bir mutluluk ve huzur veren hatta gururunu okşayan böyle eserlerden mutluluk duymaz. Bu nasıl şartlanmışlıktır. “Bizim” kelimesi içine dahil etmezler mi bu kadar kendilerini. Yerli ve millî olması onları sevindirmez mi acaba.

Maalesef karşı çıktığımız zihniyet işte bu zihniyettir. Kendine güvenmeyen, kendinde olanı benimsemeyen, Batı tandanslı düşünce sistemlerine boyun eğen zihinlerden çok çektik. Yeter artık, bıktık. Hala da bitmiş değil bu dikenli zihin yapısı. Fuat Sezgin Hoca’nın bir ifadesi: “Batıdaki gelişmelerin temel kaynağının İslam alimleri ve İslam medeniyeti  olduğunu söylediğimiz ve ispatladığımızda  batılı ilim adamları kabul ediyor ama bizim üniversitede görev yapanlar, kabul etmiyorlar maalesef” serzenişini duyduğumda onların talebeleri/öğrencileri  olan insanlar, şu anda zihnen batının karşısında boyun eğmiş konumdalar.

Teknofesteki gelişmeleri tek tek saymaya, çadırdaki birbirinden değerli yarışmaları anlatmaya gerek yok. Sadece içimizde yaşadığımız huzuru, ayaklarımızdaki yorgunluğu ve kelimelerimizdeki mutluluğu anlatmamız, hissiyatımıza tercüman olur.

Okuldaki öğretmen arkadaşlara “Teknofest’e gittiniz mi ?” diye sorduğumda “öğrencilerden önce öğretmenlerin” bunları görmeleri ve ufuklarını daha da ötelere taşımaları çok  önemlidir, diye düşündüm.

“Türkiye Yüzyılı”nın nasıl bir seviyeye çıktığını Teknofest bize açık ve net bir şekilde gösteriyor. Yıllarca susuz kalmış bir insan misali, Türk milleti de teknolojiye koşuyor, bilimle kucaklaşıyor ve bundan çok mutluluk duyuyor. Büyük çadırlarda, liseli gençlerin icatlarını sunarken kullandığı kelimeler, cahilliğimin katsayısını daha iyi hissettirdi. Fakat buna rağmen sevindim, anlattıklarından memnun oldum.

Daha ne anlatsam inanıyorum ki eksik kalacak. Lütfen o yüzden sözü kesip bu sene olmadıysa, bir sonraki sene Teknofest’in yolunu gözlemenizi tavsiye ediyorum.