Sonsuzluk… İnsan aklının sınırlarını zorlayan bir kelime. Kulağa büyük, hatta biraz da korkutucu gelir. Çünkü aklımız sınırlıdır; bir başlangıcı, bir sonu olmayan bir şeyi kavramakta zorlanır.
Matematikte “sonsuzluk” dediğimiz şey aslında bir kavramdır. Gerçekte ulaşılan bir son değil, ulaşılamayan bir sonun adıdır. Sayıları örnek alalım: 1, 2, 3, 4… Ne kadar sayarsanız sayın, bir son noktasına ulaşamazsınız. Bu yüzden insan aklı buna “sonsuz” der. Halbuki bu, sayının kendisinde bir “sonsuzluk” olduğu anlamına gelmez. Sadece bizim sınırlarımızın ulaştığı bir tanımlamadır.
İşte burada önemli bir fark var: Sonsuzluk bir matematik kavramıdır, Allah ise matematiği yaratandır. Yani Allah’ı “sonsuz” kelimesiyle tanımlamak bile aslında onu sınırlamak olur. Çünkü O, bizim kavramlarımızın ve ölçülerimizin ötesindedir. Ne sonludur, ne de bizim anladığımız anlamda sonsuzdur. O, eşi benzeri olmayan, yaratılmış hiçbir şeye benzemeyen, mutlak varlıktır.
Bu meseleyi daha iyi anlamak için bir örnek düşünelim:
Bir balığın yaşadığı denizi tek gerçeklik zannettiğini varsayalım. Balık, suyun dışındaki dünyayı kavrayamaz. Ona biri “denizin dışında kara var” dese, belki de buna inanmakta zorlanacaktır. Çünkü balığın dünyası sudan ibarettir. Bizim durumumuz da buna benzer: Biz de yaratılmış varlıklar olarak kendi kavrayış alanımızla sınırlıyız.
Biz her şeyi neden-sonuç zinciriyle, nasıllık ve nicelik ölçüleriyle anlarız. Ancak bu ölçüler, yalnızca madde âlemi için geçerlidir. Yaratıcı için aynı ölçüleri kullanmaya kalktığımızda kavrayışımız eksik kalır. Çünkü Yaratıcı, yarattığı hiçbir şeye benzemez.
İslâm inancına göre Allah “Vâhid”dir, yani tektir. Ama bu teklik, “bir” rakamı gibi sayısal bir teklik değildir. Eşi, benzeri ve dengi olmadığı için tektir. Bu yüzden Allah’ı matematiksel bir kuramla anlamaya çalışmak, gökyüzünü sadece bir pencere camından izlemek gibidir: Görürsünüz ama tamamını asla kavrayamazsınız.
Kâinattaki her şey sınırlıdır: Zaman, mekân, madde, enerji, hatta bizim düşünme biçimimiz bile… Oysa Allah, bütün bunların ötesindedir. Biz, bu hakikati tam anlamıyla dünyada idrak edemeyiz. Ancak bir gün perde kalktığında, yani hakikatin bizzat kendisiyle karşılaştığımızda anlayacağız.
Sonuç olarak, Allah’ı “sonsuz” diyerek tanımlamaya çalışmamız, sınırlı aklımızın bir çabasıdır. Oysa Allah, bizim kavramlarımızın ve sayı sistemimizin çok ötesindedir. Tıpkı denizin dışındaki dünyayı bilmeyen bir balık gibi, biz de şu an sadece kavrayabildiğimiz kadarını konuşabiliyoruz. Hakikat ise bundan çok daha büyük.
ALİ YORAN