Bu soru aslında çok tanıdık bir sorgulamayı içinde barındırıyor. Fakat aynı mantıkla şöyle de sorabiliriz: “Doğduktan sonra öleceksek neden doğuyoruz?”

İnsanın doğumuna nasıl kendi iradesiyle karar veremediği gibi, ölümüne de karar veremiyor. Hatta ürettiğimiz en basit nesnelerin bile “son tarihini” tam olarak belirleyemiyoruz. Bir buzdolabı yapıyorsunuz; diyorsunuz ki “motoru üç yıl gider.” Ama bazısı iki yılda bozuluyor, bazısı dört yıl dayanıyor. Yeryüzünde kimse yaptığı şeyin ömrünü kesin olarak tayin edemiyor.

En gelişmiş teknolojiler, en kusursuz yazılımlar bile bir cihazın ölüm anını önceden bilemiyor. İnsan yapımı şeylerin ömrünü belirleyemeyen bizler, kendi hayatımızın ne zaman son bulacağını nasıl bilebiliriz?

Buradan başka bir soruya geçelim:
“ Madem Allah Bizi Seviyor, Neden Günah İşlememize İzin Veriyor"?* sonra da cezalandırıyor?”

Oysa meseleye biraz farklı bakarsak tablo değişiyor. Allah’ın sevgisinin en büyük göstergelerinden biri insana seçme imkânı vermesidir. Hayvanların böyle bir iradesi yok. İstedikleri kadar uğraşsınlar, günah işleyemezler. Çünkü onlar sorumlulukla donatılmamış varlıklardır. Ama insana “seçim yapma” özgürlüğü verilmiştir.

Bir anne-baba düşünün: Bazen çocuğuna şöyle der; “Bugün keyfim yerinde, istediğin kadar bağır, kızmayacağım.” Bu, sevgiden kaynaklanan bir hoşgörüdür. Allah da kulunu sevdiği için ona irade verir, yolunu seçme şansı tanır. Çünkü seçilmiş olmak, değer verilmiş olmanın bir sonucudur.

Evet, günah işleyebiliriz. Ama aynı zamanda tövbe edip affedilmeyi de seçebiliriz. Allah, kendisini reddetmeyen kulunu cehenneme atmaz. O yüzden cehennem korkusu aslında inancını reddedenler için vardır.

Sonuçta mesele şu: İnsana verilen en büyük hediye özgür iradedir. Bu iradeyi kaybetmemek için günaha düşmemeye çalışırız, hata yaparsak da affa sığınırız. Çünkü sevilmişiz, seçilmişiz ve imkan verilmişiz. İşte farkımız da budur.