Ahmet Taştan yazdı

Sivil Toplum Kuruluşları, toplumun neresinde kalır veya neresinde durur? Böyle bir soru İnegöl Belediyesinin önünde yağmurun altında Filistin-Gazze için nöbet tutarken aklıma geldi.

İnegöl halkının değerli evlatları, meydanın kıyısından-köşesinden, ötesinden-berisinden akıp giderken ellerinde Türk bayrakları, Filistin bayrakları ve Doğu Türkistan bayrakları bulunan bir avuç insan, “Vur, vur, vur, vur Siyonizme vur/ Vur, vur, vur, vur Emperyalizme vuuuur/ Vur, vur, vur, vur diktatörlere vur/Vur, vur, vur, vuuuur zalimlere vur gibi marşlar ve ezgiler eşliğinde nöbet tutuyor iki haftadır.

Aslında her zaman insaflı olmak isterim bir hüküm verirken. Çünkü meseleyi küçük ve lüzumsuz görenlerin dışında, herkesin kendisine göre geçerli bir mazereti kendine göre vardır. Toplumda hiçbir zaman, herkes, aynı anda, aynı şeyi yapması mümkün değildir. Öyleyse nöbet tutma eylemi bir avuç insan tarafından gerçekleştirilirken belki de şehirdekilerin yapması gereken bir sorumluluğu yerine getirmiş oluyordur.

Hem içimizden biri kalkıp “zaten nöbet az kişi tarafından tutulmaz mı? Askerde böyle değil miydi? Herkesin nöbette olması beklenmez ve temsilen birkaç kişi nöbette ise taburu onlar korur.” dese, haksız da sayılmaz hani.

Evet, aslında çok güzel bir yaklaşım, iyi bir çıkarsama. Kendi nefsini temize çıkarmak için iyi bir akıl oyunu… Hakikat payı da yok değil hani!

Lakin gerçek nöbeti belki de meydanlarda görünmeyen dua ordusu yapıyordur. Belki de gerçek nöbeti, girdiği marketten İsrail firmalarının ürünlerini boykot edenler yapıyordur. Belki de gerçek nöbeti, Filistin-Gazze'ye gidecek yardım faaliyetlerini organize edenler, oraya katkı sunanlar yapıyordur.

Sormamız gereken acı soru şu? Toplum kimdir? Bir toplumunu kimler şekillendirir?  İslam toplumlarının modernizm-batılılaşma sürecinde  kendine ait her ne varsa bir kıyıya bırakıp  onların gözüyle görmeye başlamış olması neyi ifade eder? Onların aklıyla  ve kavramlarıyla düşünmeye başlaması bize ne getirir?

Modern dünyada İslamiyet ancak müzelik bir aksesuar olarak kendine yer mi bulabilmektedir. Bütün inanç ve düşünce kavramlarıyla donatılmamış “İslam toplumu” kavramını da karşılamayacağı muhakkaktır. Niyetimiz ve beklentilerimizin karakteri ile içinde bulunduğumuz toplumsal yaşayış arasındaki farkı ya da oranını bu nöbet üzerinden ölçebilir miyiz, acaba?

Kimsenin umrunda değil, kimsenin aklında gelmiyor, herkeste bir boşvermişlik var, herkes kendi işinde gücünde iken İnegöl Sivil Toplum Kurumları kendi aralarında yapmış oldukları bir planlama ile İnegöl halkını temsilen nöbet tutmaktadır, şehit mehmetçiklerimiz, Gazeli şehitlerimiz ve Doğu Türkistanlı şehitlerimiz için… Hatta tüm dünyanın mazlum ve masum Müslüman şehitleri için.

Toplumun değişmesi ve gelişmesi, tarih boyunca hep ağır  ağır olmuştur. Toplum, içinden çıkmış bir avuç düşünen, fedakar, gayretli insanlar vesilesiyle daha güzel bir hayata yönelmiştir.  “Sivil Toplum Kuruluşları” deyince, resmi yani devletlü olmayan anlamına gelir. Kuruluşu ve tüzüğünün onaylanması noktasında resmi makamlarla bağlantılı olsa da işleyiş bakımından istişari yöntemi takip ederler.

Bir Sivil Toplum Kuruluşu, toplumun bir kısmının istek, arzu ve taleplerini yerine getirmek üzere bir araya gelen gönüllülerden oluşur. Toplumun zararına asla çalışma yapmaz ya da yapmamalıdır. Derneğiyle, sendikasıyla  platformuyla her ne kadar batılı bir kavramlar bütünü olsa da derununda tutum ve davranışlarıyla Müslümanca tavır ortaya koymaya çalışır. Bahsettiğimiz Sivil Toplum Kuruluşları daha çok ilmi ve kültürel çalışma yapanlar içindi. Hemşehri dernekleri ya da spor dernekleri veya cami yaptırma ve yaşatma dernekleri biraz daha farklı niyetle oluşmuştur.

Bir toplumun vicdanı olarak, toplumun önünde yer alıp, istikamet göstermesi, kolları sıvayıp bir çabaya girmesi ya da bir nesli ihya etme çabası güzel çalışmalarından bazılarıdır diyerek noktalayalım yazıyı.