1992 yılı Nisan ayı, kısa dönem askerim ve terhisime bir ay kadar süre var… Hükümet açıklama yaptı, “17 bin öğretmen alınacak ve alınacak öğretmenlerin tamamı, doğu ve güney doğuya atanacak.” Başvuru süresi üç-beş gün ve acil Karamürsel’den Trabzon’a gitmem lazım. Çarşamba çıkıp cumaya kadar resmi evrakları, sağlık raporumu filan tamamlamam gerekiyor. Bölük komutanından izin istedim. Oyaladı, geçiştirdi, izin vermedi… Telefonla arayıp otobüs biletimi almışım, sivil kıyafetlerimi giymişim, komutanın izin kâğıdımı imzalamasını bekliyorum… Saat beş olmuş, komutan sıvışıp gitmiş… Öylece imzasız bırakmış masanın üstünde izin kâğıdımı… Sinirlerim bozuldu, bu denli hayati meseleyi ciddiye almamasına mı, şahsımı önemsememesine mi kızayım, bağıra çağıra, söve küfrede bölükte dolaşıyorum. Öğretmen olma hayalim, kaç yıldır beklediğim atanma ihtimalim, kademeli kıdemli bir astsubayın keyfine takılmış buna isyandayım…

Sinirimden ağlar halde, bölük yazıcı masası üzerine sivil kıyafetlerimle uzanmış durumdayken, nöbetçi astsubay girdi içeri, sesini duydum, istifimi bozmadım. Yaşlıca naif biriydi. “Evladım iyi misin” dedi. Yerimden doğrulmadım, “iyi değilim” dedim. “Kalk bakalım, konuşalım, neyin var ne oldu anlat” dedi. Kalktım, masanın kenarına oturdum. “Ne anlatayım, bölük çavuşuyum, tezkereciyim, işimi dört dörtlük yapıyorum, gece gündüz emrinizdeyim, askerlerimin hepsi beni sever, ben de onları. Kimseye saygısızlığım yok, işimde bir ihmalim de yok. Bakın şu izin kâğıdıma, geleceğimi şu üç günlük izinle planlayacağım ama beyefendi imza atmadı, çekti gitti. Yarın büyük kavgayı göze aldım ama neye yarayacak. Gece on için otobüs biletimi almışım, hazırlanmışım ama yasal hakkım olmasına rağmen gidemiyorum”… Başkaca bir sürü şey söyledim. Sessizce dinledi beni, izin kâğıdını aldı, “beş gün yeter mi” deyip imzaladı, “nöbetçi astsubay” kaşesini bastı. “Al bunu fırla, yetiş otobüsüne, sağ salim git ve gel, hakkında hayırlısı olsun” dedi. Sarıldım boynuna, teşekkür ettim… Otobüse yetiştim ve başvurumu yaptım ertesi gün…

Biz on yedi bin öğretmen hep doğuya atandık. Bana Tunceli çıktı, becayiş için fırsat verdiler birkaç gün. Biri aradı, Kars için takas istedi. Tunceli berbattı, terör çok şiddetliydi, her gün bir eylem oluyor, her gün şehid haberleri geliyordu oradan, öğretmen, asker, polis hedefindeydi terörün.

Tikko, Pkk, Dhkp-c her türlüsü birlik yapmış, cirit atıyor Tunceli kırsalında. Bingöl, Siirt, Diyarbakır, Hakkâri her taraf böyleydi ama Tunceli en kötüsüydü işte. Olağanüstü hal bölgesiydi buralar…

Tayin yerimi duyan, şiddetle gitmememi tavsiye ediyor, yalvarıyordu sevenlerim. Ali abi vardı akrabamız, uzun yol kamyon şoförüydü. En çok ta o ısrar ederdi “gitme” diye. “Ben o dağlardan çok geçtim, çok badireler atlattım. Vururlar seni, etme, rızkını başka yerde ara” derdi bana… Bu becayiş fikrini dedeme anlattım. “Tunceli yerine Karsa mı gideyim, ne dersin?” diye sordum. Dedem alim bir adamdı, keramet sahibiydi. “Bu atama işleri nasıl oluyor” dedi. “Kurayla” dedim, “kimsenin müdahalesi yok, öyle biliyoruz” dedim. “E o zaman Allah böyle takdir etmiş, değil mi. Yani isteseydi Allah seni Kars’a, onu Tunceli’ye gönderirdi değil mi?... Sen Tunceli’ye git yavrum, orada sebat et, Allaha tevekkül et. O seni korur. Sana bir vazife biçmiş orada, kim bilir ne muradlar koymuş önüne. Git orada kusursuz görevini yap, oradaki çocukların, insanların senin gibi birine ihtiyacı var demek ki. Hele git başla bakalım, Allah ne kapı açacak” dedi. Nasihatler eyledi…

Velhasıl gittim, başladım ve beş yıl kaldım orada. Son iki yılımda okul müdürüydüm. Müthiş bir tecrübeydi, yakalanan teröristlerin öldürülecekler listesinde ismimiz de vardı, onlara yardım ettiğime dair iftiraları da, tehdit te edildik, çatışmalara da maruz kaldık… Vatan millet uğruna canla başla, fedakârca ve adaletle çalıştık orada eşimle, cıvan gibi arkadaşlarımla…

Göreve başladığımız yılın 24 Kasımında televizyonda, İstanbul’da Ankara’da birkaç ilde göreve yeni başlayan stajyer öğretmenlerin yemin törenini gösteriyordu, hiç unutmuyorum…

E hani on yedi bin öğretmen şeksiz mazeretsiz doğuya, güney doğuya atanmıştık, bu ilk göreve başlayan arkadaşlar, onlarcası nereden çıktı…

”Tan Gazetesi”nde çalışan birinin hanımı bize atanmış, duyduk. Kararnamesi geldi, kendi hiç gelmedi. Sonra kadının tayini çıkmış Ankara’ya, “madde bilmem kaç : Bakan Tasarrufu”…

Bu gazeteci beyefendi iki bin mark karşılığı çok tayin işlerini kotardı, doğudan batıya, “bakan tasarrufu”, “tehdit” vs gerekçeyle. Kulpuna uydurmuş yani… Eşine sigortalı bir iş ayarlayıp hızlıca dönenler de vardı milliyetçi, muhafazakâr arkadaşlarımızdı bunlar ya neyse, biz beş yıl kelle koltukta vatanı, milleti, devleti anlattık onlara…

Bir uzak akrabamız anlatmıştı yıllar evvel. Kızı ÖSS sınavına girmiş, sonuç kâğıdı gelmemiş kendisine. ÖYM merkezine kadar gitmiş, müracaat etmiş, sınav sonucuna da, sınav kâğıdına da ulaşamamışlar. Akraba avukat, “dava açacağım, uğraşacağım sizinle” deyip tehdit etmiş… “Sakin ol, karıştırma işi, çocuğunun nerede okumasını istiyorsun sen onu söyle, hallederiz” demişler. Cevap kâğıdı doldurmuşlar onun adına, okuyup değerlendirmişler ve orta düzey zekâsıyla en baba tıp fakültesine girmiş kızımız. Mezun olmuş tabi, profesördür belki de… Bunu yapanlar neyi yapamaz ki…

Bir başka örneğim İnegöl Lisesinden. “Geçici mezuniyet belgesi” elinde geldi biri, hanımına aitmiş belge. “Filan kişi, filan tarihte, filan diploma numarası ve filan diploma notuyla mezun olmuştur” diye yazıyor resmi evrakta. Müdürün de imzası var. Oturttum beyefendiyi, çayını söyledim. Müdür yardımcısına havale ettim işi. Araştırdı geldi. Bu öğrenci, kredili sistem yedinci dönemden okulu terk etmiş. Yani mezun olmamış, yani diploması yok. Bu evrakı düzenleyen müdür yardımcısı kadının akrabasıymış öğrendim. Sahte belgeyi bir güzel imzalatmış müdüre. Bir iş başvurusunda kullanılmış masum(!) ca…

Yine İnegöl Lisesinde çok yaramaz, çok vukuatlı bir öğrencimiz. İki yıl üst üste başarılı olamayınca ilişiğini kestik okuldan. Yani örgün öğrenim dışına çıkarttık onu. Bir yıl sonra ilçe disiplin kuruluna bir vaka geldi, ben de kuruldayım. Dörtçelik EML birinci sınıf öğrencisi kavga etmiş filan… Çocuğun soy ismi extrem bir isim olunca, o çocuk olduğunu anladım. Okul müdürüne bu çocuk bizim okuldan atılan birisi size nasıl kayıt yapmış dedim. Ortaokul diplomasını gösterdi… Bizdeki dosyasına baktım, bize geçici mezuniyet belgesiyle kaydolmuş çakal. Sonrasında da diplomayı teslim etmesi gerekirken etmemiş, bizimkiler de takip edip istememişler…

Örnek çok, yerim dar… Bu mevzular, bu işler manuelken olanlar, dijitalde bile ne haltlar yenmiş görüyorsunuz… Yatacak yeri yok çok insanın, haram zıkkım olsun yedikleri içtikleri.

İrtikapçıların, rüşvetçilerin, kul hakkı yiyenleri, kamu görevini suiistimal edenlerin gelmişinin, geçmişinin Allah bin türlü belasını versin. Allah yanlarına koymaz da devlet te gereğini yapsın lütfen, ayan beyan deşifre etsin onları…

İ.trail ve avanesini de yerin dibine batırsın bu arada, es geçmeyelim…