Kanaat; az ile yetinme, elinde olana razı olma halidir. İnsan dediğin, isteklerini sınırsız, ihtiyaçları ise sınırsız olandır.

Heves ve arzuları bitmek bilmez nedense, biri olsa diğerini kovalar. Aldıkça alası, yedikçe yiyesi gelir.

Şuna kavuşsam, başka bir şey istemem der, olduğunda ise kısa bir mutluluk yaşar. Ardından da daha fazlası için çırpınıp durur. Sanki daha fazlasına ulaşsa rahata erecek gibi. Oysa insan oğlunun gözünü kara topraktan başkası doyurmaz.

Ev, araba, yazlık, dağ evi, tatil, tükenmek bilmeyen istekler, hızlı ve haz dolu bir yaşam, memnuniyetsizlik hali, bir şükürsüzlük meselesi.

Kıymet bilmemek, vefa duymamak hayata, insanlara, sevdiklerine, eşe dosta. En önemlisi de her şeyi kendine ihsan edene...

Muhabbeti gönülden hissetmemek, yüzeysel ve yapmacık, sahte bir dünyanın kollarına bırakmak kendini. Sanal ve yalan bir hayatı yaşamak . Öylesine, mış gibi yapmak.

Gerçeklikten uzak, hakikate hasret kalmak. Eskiden bir yüzü vardı insanlığın, şimdi ise yüzsüzlüğü... Anı anını tutmayan, sürekli değişen çok yüzlülük hali sarmış her yeri.

Sosyal medya üzerinden acıyı dahi hafife alan, bir gözünden yaş akarken diğer gözü neşe saçan. Bir yanı sarıp sarmalarken bir yanı eğip büken. Hüznü ile sevinci iç içe katıp, iyilik ve kötülüğü birbirinden ayıramayan.

Herkese ve her şeye sürekli bakan ancak görmeyen. Sanal alemin körlüğünü gerçek âleme katıp karıştıran. Çok konuşan ama dinlemeyen, çok yiyen ama doymayan.

Her şeyi bilen ama haddini bilmeyen. Kendine gelince fazlasını isteyen ama başkasında olana gözünü diken. Sevgi -saygı göstermeyen ama karşılığını vermediği vefayı isteyen.

Merhamet–şefkat göstermeyen ama kendine gelince rahmet kanadı açılsın isteyen. İhtiyaç görmeyen ama tüm ihtiyaçlarını karşılansın isteyen. Samimiyetsiz olduğu hâlde samimiyet dilenen.

Verici olmadığı hâlde herkesin kendisine bir şeyler vermesini bekleyen. Yani tuhaf ama bencil, egolu, hep bana, rabbena, ruh halinde bir insanlık anlayışı haline evrilmiş insanlık.

Şimdilerin hayat tarzında normal buymuş gibi gösteriliyor. Bu yüzden de şikayet kültürü, mızmızlık ve memnuniyetsizlik alıp başını gidiyor. Yedisinden yetmişine bakışlar şaşılaşmış durumda.

Büyüklerin olgun olmadığı bir yerde çocukların kıymet bilmesi mümkün olmuyor bu sebeple. Alınan hiç bir oyuncak, hediye, kıyafet tatmin etmiyor küçüklerimizi.

Gerçi büyüklerin de farkı yok evlatlarından! Kanaatin hayatlarından çıktığı, şükrün, vefa ile samimiyetini rafa kaldırıldığı bu yalancı dünyada, doğal olarak huzurlu da değiller zaten.

Şikâyetin hikâye edildiği, hayatın anlamını yitirdiği, bir dönemin, ahir zamanın serzenişlerini yaşıyoruz insanlık aleminde.

Sanıyor ki nankörlük işe yarayacak, bilmiyor ki kanaat etmediği sürece bereket de rahmet de silinip gidecek. Şükrü ve kanaati ömrüne eklemediği, söylenmeyi bırakıp razı olmayı bilmediği takdirde hayatı anlam kazanmayacak...

Sözün özü; “ Sen Allah'tan gelene razı ol ki, Allah da senden razı olsun." ( Mevlana)

Sevda ÇEVİK