Seyyit Battal Gazi'nin türbesine ulaşıyoruz yarım saat sonra. Yüksekçe bir tepede inşa edilmiş çilehaneleri, başı kesik iki kardeşin kabirleri, şeyh odası, baş müderris odası, mutfak, mescit ve nihayet Battal Gazi'nin beş metrelik uzun kabri, yanında da Müslüman olan Bizanslı güzel eşinin kabrinden oluşan müştemilat içindeki camide öğle namazını seferi olarak eda ediyoruz.
O andan itibaren direksiyonda taze şoför can oğlum ile yollara revan oluyoruz. İstikamet, aşk sultanı Mevlana’nın ve nice evliyanın şehri Konya. Bozuk yolları düşük vitesle geçtikten sonra tertemiz asfalt üzerinde akıp gidiyoruz, bol ve bereketli yağmurlar eşliğinde.
İstikamet Konya dedik ama yol üzerinde Lâdikli Ahmet Ağa’nın kabri var. Hızır Aleyhisselam'ın talebesi olduğunu beyan eden büyük manevi zatlardan. Hz. Peygamber(sav)’i rüyasında görünce “Ben seni sevdim Ahmet!” dediği o mana eririn kabrine uğramadan geçemiyoruz.
Dedik ya “biz ölüleriyle yaşayan bir milletiz.” Sanki onlar ölmemiş ve biz onlara misafir olmuşuz.
Çünkü Peygamber Efendimiz (sav): Kim, benim kabrimi ziyaret ederse beni hayatımda ziyaret etmiş gibi olur.” Her güzel insanın kabrinin etrafında bereketli feyizlerden derleme niyetiyle yürüyoruz.
Geçen sene yazar-eser buluşması çerçevesinde bize ev sahipliği yapan dost canlısı kardeşimiz Mustafa; onun kadar samimi dostlarımız Ali ve Mehmet hocamızla 15 Temmuz akşamı, evin önündeki bahçede Müslümanların halinden, çalışmalardan, rahmetli Yusuf abiden bahsediyoruz.
Sadece hava sımsıcak değil ev sahiplerinin muazzam ilgi ve alakası da hayranlık duyulacak bir sıcaklıkta. Gönül dolusu muhabbetler sabah kahvaltıda da devam ediyor. Dün akşamki sofranın orta yerinde etli ekmek baş köşedeydi şimdi ise kendi köyünden eşinin köyünden elde edilen lezzetler sofranın her yerine serpiştirilmişti.
Konya'da gezilecek yerlerin saat saat planlayan yapay zekaya göre önce Mevlana türbesi hemen yakınında Şemsi Tebrizi türbesi biraz ileride Karatay medresesi Alâeddin tepesi ve camii... Lakin biz Kelebekler vadisine dalıyoruz.
Her şey art arda ama arabayı park edecek yer bulamıyoruz. Tavaf olmasa da birkaç şaft/dönme hareketinden sonra Mevlana civarına park ediyoruz. Telefonum çalıyor: “Ahmet hocam terlediyseniz gelin, lütfen duş alın, ondan sonra yola çıkın. Fakat Rabbim rahmetini gönderiyor semadan. Sıcak bir yağmur üzerimize dökülürken Kelebekler Vadisinin tropikal ikliminin üzerimizde oluşturduğu ter yağmur damlalarıyla akıp gidiyor. Aşk sultanı Mevlana ve Üçler mezarlığındaki evliyaları ve değerli insanları ziyaret ediyoruz.
Biz Aksaray’a doğru yola çıkıyoruz. Kim var Aksaray'da? Musa amcamın torunu değerli kardeşim Aksaray Üniversitesi’nde Felsefe bölümünde araştırma görevlisi Yapay Zekayı Kant’la Düşünmek eserinin yazar Dr. Ümit Taştan ile Uludağ Üniversitesinde Türk dili ve edebiyatı bölümünde (1990-1994) beraber okuduğumuz okul müdürü Türker arkadaşım...
Tabii bir de Bursa Ulu Camii’nde, Fatiha'nın 7 çeşit tefsirini yapan büyük veli Hamidüttin Aksarayî... Mezarı başında ruhuna Fatiha okuduktan sonra hemen yanındaki çilehanesine giriyoruz ve mekanın ruhuna uygun cümleler kuruyoruz. (DEVAM EDECEK İNŞALLAH!)
AHMET TAŞTAN