Bilindiği gibi sloganımız hep şu oldu ‘İşimiz gücümüz eğitim’. Bu hafta başı itibariyle eğitim öğretim yılının ikinci dönemi başladı. Öğrencileri, öğretmenleri, velileri yine yoğun günler bekliyor. Bu yoğunluğun içinde en önemli soru acaba okulların ortamları nasıl cazip hale getirilir. Bu soruyu kendime hep sorarım, bu sorunun cevabını araştırırım, başka ülkelerin örneklerine bakarım ve bu sorunun cevabını iç sesimle cevaplandırmaya çalışırım.

Öğrenciler niçin okula sevinçle gitmek istemez, evde kalmak, telefonla oynamak, sanal âlemde gezmek niçin okuldan daha cazip gelir? Bunun birçok nedeni var ancak bazı nedenleri ifade ettikten sonra çözüm yollarını da kısaca belirtmek istiyorum.

Türk eğitim sisteminde müfredat çok yüklü, ezbere dayanan ancak gerçek yaşamda kullanılmayan bilgiler çok fazla. Ders saati sayısı çok fazla, sosyal ve kültürel etkinliklere ayrılan zaman çok yetersiz. Temel yaşam becerilerine, temel sağlıklı yaşam becerilerine ve temel öz bakım becerilerine yönelik etkinlikler yok denecek kadar az. Toptancı öğretim zihniyeti sisteme hâkim, bireysel farklılıklar ve bireysel öğrenme yeterlilikleri dikkate alınmıyor. Sistem öğrencileri araştırmaya yapmaya yönlendirmede yetersiz. Türk eğitim sisteminin bu sorunları çözmede ki başarısızlığı her zaman okulların cazibesini azaltıcı etki oluşturmuştur.  O zaman neler yapılmalıdır?

Okullar, bilgilerin ezberlettirildiği ve bilgilerin yüklendiği ortam olmaktan çıkarılmalı, okullar eğlenme, öğrenme ve araştırma merkezi haline getirilmelidir. Bu nasıl olabilir sorusuna verilecek her cevap okulların eğlenme, öğrenme ve araştırma merkezi olmasını sağlayacak nedenleri oluşturacaktır.

Eğitim sistemi şu öncelikleri dikkate alarak bütünleşik sisteme göre yapılandırılmalıdır. Eğitim sistemi bireylerin temel yeterliliklerini dikkate almalı ve bireysel farklılıklara göre bireysel öğrenmeye öncelik vermelidir. Okulların sınırı sadece ihata duvarıyla sınırlı olmamalıdır, eğitim sistemi okulların gerçek hayat ile entegre olabilmesini sağlayacak sistem bütünlüğü içinde hareket edebilmelidir. Ders saati sayısı azaltılmalı, müfredat gerçek yaşamda kullanılabilecek temel bilgilerle desteklenmelidir. Sınıf müfredatının takip edilmesi yönteminden vaz geçilip bireysel yeterlilikler ve bireysel öğrenme hızları dikkate alınmalı. Bunlarla birlikte aşağıda ifade edeceğim temel yeterlilikler bireylerin yeterlilik sınırlarına göre sırasıyla verilebilmelidir.

Öncelikle bütün bireylere istisnasız temel öz bakım ve temel yaşam becerilerinin kazandırıldığı eğitim verilmeli. Temel yaşam becerilerinden, birey tek başına kaldığı zaman hayatını devam ettirebileceği becerilerin öğrenilmesini ve bunu davranış halinde gösterebilmesini kast ediyorum. Bu becerileri kazanan bireylere temel sosyal ve kültürel becerilerin kazandırılacağı eğitim verilmeli. Temel sosyal ve kültürel becerilerden bireyin kendini bedenen, zihnen ve sosyal yönden geliştirmesini kast ediyorum. Bu becerilerin kazandırılmasında bireylerin yaşadıkları yörelerin özellikleri ve bireysel farklılıklar dikkate alınmalı böylece bireyin çevresine uyum sağlayabilecek eğitimi almış olacaktır. Örneğin denizi olan yörede çocuğa balık tutmayı, verimli toprağı olan yörede çocuğa tarımı, hayvanı olan yörede çocuğa hayvancılık eğitimi verilerek bireylerin çevresine uyumu sağlanabilir. Bunun yanında istisnasız bütün bireylere yüzme ve kötülüklere karşı kendini savunma eğitimi verilebilmelidir. Bütün bireylere yukarıda ifade ettiğim temel becerilerin eğitimi verildikten sonra bireysel farklılıklar dikkate alınarak akademik ve bilimsel eğitim almaya uygun olan bireylere akademik ve bilimsel eğitim becerisi kazandırılacak eğitim verilmelidir.

Türk eğitim sisteminin bulunduğu çıkmaz toptancı ve ezberci zihniyet terk edilip bireysel farklılıklara göre öğrenme becerilerinin geliştirildiği ortamlar oluşturulabildiğinde o zaman okullar cazibe merkezi olabilir.

ÖZER YILMAZ