Ebû Hüreyre (ra)’den rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurdu:

“Bir kimse karısına kin beslemesin. Onun bir huyunu beğenmezse, bir başka huyunu beğenir.” (Müslim, Radâ 61)

Geçen gün muhabbet ederken dudaklarımın arasından dökülen bu sözler üzerine biraz düşünmeye çalıştım. Ne kadar değişik ne kadar farklı bir yöntemle olaylara bakmayı salık veren bir cümleydi bu. Peygamber Efendimizin dilinden bizlere ikram edilmiş.

Çok acele bir hüküm demezseniz, şunu çok rahat söylerim: Eğer bu söz hakkıyla yerine getirilmiş olsaydı, günümüzde haberlere konu olan kadın cinayetlerinin ve boşanmaların yarısını belki de yok edebilirdi. “Eşinin bir huyunu sevmiyorsan...”

Evet, insan dört dörtlük, mükemmel, kusursuz yani insan-ı kamil olamaz. Hele ki başka bir ailede, başka bir kültür içinde yetişip farklı bir kültür sahibi aileye dahil olursa gayet normaldir, birbirine uymayan yönlerin olması. “Nikahta keramet vardır” derler doğrudur. Bu kadar farklılığın olduğu şartlar altında aradaki sevgi/aşk gönülleri birbirine bağlıyor ve saygıyla beraber bir ömür aynı yastığa baş koyduruyor insana.

Günümüzde kadın cinayetlerinin çoğalması ve olur olmaz sebeplerle boşanmaların artmış olması, toplumsal yapımızı tehlikeli seviyelere çıkarıyor. Tam bu şartlar altındayken söz konusu hadis-i şerife kulak vermeli ve elden geldiğince duyurmalı, nasıl yapılması gerektiğini de anlatmalıdır bence.

“Bir huyunu sevmiyorsan diğer huyunu sevebilirsin” vurgusu insanın kendini aşmasını veya değiştirmesini de tavsiye etmekte gizlice. Kendisini kör kuyulardan aydınlığa çıkarmakta. İçine çekip boğan girdap gibi kötü huydan seni kurtarmakta. Boğulacakken seni oradan büyük bir gayret ve çabayla, mükemmel hareketlerle sıyırıp çıkarmakta.

Hani cızırtılı bir kanaldan türküler dinlemek yerine radyonun düğmesini çeviriyorsun ve öbür kanaldan net bir ses ile türküler dinleyebiliyorsun ya. İşte yapılması gereken budur. Bir huyunu beğenmiyorsak onu düzeltmek için kavga etmek yerine diğer güzel huyuna odaklanarak o yönünü beslemek mümkün olabilir.

Bazen empati yapmak da mümkün. Yetiştiği ortam, çalışma şartları, çocukların farklı sorunları, komşuların dedikoduları ve benzeri daha birçok sebepler sonucu olumsuz tavırlar geliştiren eşine karşı farklı bir yöntemle ona hak vererek ama doğru davranışı da yumuşak bir ses tonuyla ifade ederek üzerine düşen uyarı vazifeni yapmış olursun.

Derler ya “atamazsın satamazsın kendi evladın.” İşte bu hanım da evlatlarının anası. Namusla alakalı bir kusuru yoksa, saygı ve muhabbeti zedeleyecek herhangi bir hareketi/hakareti yoksa, sabrederek ve sevabını da Allah'tan umarak toplumun “son kalesi” olan aileyi yıkmadan hayatına devam edebilirsin.

Bütün bunlara rağmen Allah muhafaza eşinin katili olmaktansa boşanmak “helal ama Allah'ın hoşlanmadığı” bir yöntemdir. Allah ve Resulünün bireysel ve toplumsal hayattan dışlandığı böyle bir zamanda bu sözümüze kulak verecek insan sayısı çok az olabilir. Lakin sevdiği, bir zamanlar aşık olduğu bir kadına sonradan nefret besleyerek görmek istemeyen insanlara merhem gibi bir sözdür bu. “Bir huyunu sevmiyorsan öbür huyunu sevebilirsin.”

Vakti zamanında “Beş Sevgi Dili” diye yabancı bir yazarın kitabını okumuştum. Orada her insanın “birincil sevgi dili” farklıdır diyerek insanlara birincil sevgi dilleri ile yaklaşıldığında daha mutlu olduklarını söylüyordu.

Neydi bu sevgi dilleri: 1. Hizmet davranışları, 2. Onay sözleri, 3. Nitelikli beraberlik 4. Dokunsallık, 5. Armağan alma.

İnsan, hayatı boyunca ben merkezli yani egoist bir mantıkla yaşamamalı. Paylaşımcı olmalı, empati yapabilmeli, kendisi için istediğini başkası için de isteyebilmeli. Kendi iç dünyasında mutlu olan bir insanın, başta eşinin ve çocuklarının hatta geniş ailesinin hayatını da mutlu edeceğini bilmelidir.

Öbür huyunu unutmayalım sevdiceğimizin.

AHMET TAŞTAN