Sonbahar, doğanın yeniden başlama zamanıdır. Yapraklar dökülürken, yeni başlangıçların habercisi olur. Her sonbahar yaprağı, hayatın geçiciliğini ve anın kıymetini anlatır.

Sonbaharın hüzünlü güzelliği, içimizdeki derinliklere dokunur ve bizi düşünmeye sevk eder. Kâinatta her şey zıddı ile kaimdir ya hani, yaşamak-ölmek, gülmek-ağlamak, sevmek-nefret etmek, mutluluk-hüzün, bahar-sonbahar, karanlık –nur, az-çok ve sayamadığımız onlarca şey…

Bir renk cümbüşü karşılar bizi sonbaharda, sararan yapraklar, kimi zaman turuncu ve kırmızıya çalan halleri ile ruhumuza işler. Havanın ılık esintisi bir de yağmur rahmeti ile birleşirse gönüllere şifa gibidir. Hayatın dinginliği ve sakinliğidir sanki sarı sonbahar. Mevsimlerin olgunluğunu taşır üzerinde, dertlerin sığınağıdır adeta.

Mevsimler; insanoğlunun ömrünün aşamaları gibidir. İlkbahar; bir nevi doğuş, başlangıç, umut, hayata geliş, var oluşu temsil eder. Aynı yeni doğan bir bebek gibi, güzel, masum, mütebessim, hayat dolu. Çiçek açar rengârenk, gören gözlere mutluluğu yansıtır, neşe saçar etrafına, eğlendirir, sevinç şarkıları söyletir, hayattan zevk almayı öğretir.

Yaz mevsimi; sıcacık havası ile içleri ısıtır, kâinatın güzelliği ile mest eder insanı, havai hali ile gençlik yıllarını anımsatır. Dünya bir başkadır yaz ayında, kimi zaman kavurur güneşi insanı, kimi zaman içimize işler, gökyüzünün rengi, doğanın güzelliği, meyvelerin lezzeti bir başkadır bu mevsimde.

Çocukluk sonrası, serpilip güzelleşen, gelişen bir genci andırır dünya bu haliyle. Sonbahar; artık değişme zamanı gelmiştir, renkler de bundan nasibini alır. Sararan yapraklar, turuncuya bulanan ağaçlar, yere dökülen yapraklar, solan çiçekler ile hayatın değişimden ibaret olduğunu gösteren bir işarettir bu mevsim.

Her doğanın bir gün solacağını, çiçek açanın döküleceğini, hayat bulanın yiteceğini, yeşerenin, solup geçeğini anlatır. Doğup büyüyen insanoğlunun yetişkinlik çağını anımsatır.

Mutluluk kadar hüznün de gerçekliğini fısıldar ruhlarımıza. Olgunlaşmak için imtihanlara uğramamamız gerektiğini, hayatın sadece çiçek açmak olmadığını vurgular.

Neşe ile attığımız kahkahalar kadar, dökeceğimiz gözyaşının da mühim olduğunu, ağlamanın kalbin nefesi olduğunu ifade eder. Sonbahar; insanı kâmil olma yolundaki çile mevsimi gibidir.

Çileye tabi olmayanın tekâmül yolculuğunda yaren olması mümkün değildir. Hamdım, piştim, yandım, demek için zorluklara karşı direnme şarttır. Zahmetsiz rahmet olmayacağı için, Kâinatın Sahibinden gelene razı olmayı bilmek gerekir.

Bilmek için de hissetmek, anlamak, idrak etmek elzemdir. Gönlümüze baktıkça huzur veren, derinden derine de hüznü hissettiren güzelim sonbahar, nice uyanışa şahitlik etmiştir.

Yetişkin bir ruh, kâinatın seyrine daldıkça, tefekkür ettikçe bu durumu anlayacak ve hakikatin zevkine varacaktır. Kış mevsimi ise; bembeyaz bir rahmet olarak sarar dünyayı. Adeta bir nur kaplar etrafı, havanın soğukluğu bedenlerimizi titretse de kar tanelerinin güzelliği ısıtır içimizi. Sanki bir insanın ihtiyarlığını anlatır bu mevsim. Ağır ağırdır her şey ve yavaştır, saçlara düşen aklar gibi, kâinata düşer kar taneleri…

Ah güzelim mevsimler, seyretmeye doyamadığımız güzellikleri içinde barındırır, bakmayı bilene, görüp de seyredene fısıldar hakikatin kendisini… İnsan kâinatın numunesi olduğundan hayatımız da bir mevsimler geçişinden ibarettir aslında.” Kendini bilen, Rabbini bilir”, düsturunca, kendimizi ve kâinatı doğru okuyabilmekten geçer, hayatımızı anlama hikâyemiz. Ve herkes bakış açısı kadar nasiplenir. Doğru pencereden bakmayı bilirse, baharı çiçek açar, penceresini kirletirse baharda bile kurutur çiçeklerini…

Sözün özü; “ Dışımız günlük güneşlik, içimiz Eylül Eylül… Bir ölüm vefalı, bir de sonbahar.” ( Cahit ZARİFOĞLU )

Sevda ÇEVİK