Ahmet Taştan'ın köşe yazısı.

Ramazan ayının bereketi, üzerimize yağdığı böyle bir günde, başka bir konuyu ele alacak takatim kalmadı. Uzun zamandır, gençlerin siyasi yaklaşımlarına, mantıksal açıklamalarda bulunmaya niyetlenmiştim. O meseleyi bir kıyıya bırakarak, şeytanların bağlandığı, cennet kapılarının açıldığı ve cehennem kapılarının kapandığı böyle istisna bir aydayız.

Af ve mağfiretin sular seller gibi sağanak sağanak yağdığı halde affedilmeyi başaramayan insanların   burnu yerde sürünmesi için dua edildiği kutlu bir aydayız. On bir aydır bekliyoruz, her bir anı sevapların kat kat bahşedildiği böyle bir mevsimi.

Günler günleri kovaladı, devran yine Ramazan’ın kapısını çaldı usül usül. Bireysel psikolojisini güçlendirmek isteyenler için, mükemmel bir fırsat zuhur etti aylar sonra. Ramazanda fark edeceğimiz en büyük olay, niyet etmenin insanın egosuna yani nefsine nasıl tesir ettiğidir.

“Ameller niyetlere göredir” kuralı gereğince yapılan amellerden, ibadetlerden daha kıymetli olanı, ona sevk eden azim ve niyettir. Niyet, kalp diyarında ortaya çıkan ve bütün vücut diyarlarına tesiri olan bir yöneliştir.

Hayatta her şey basamak basamak ya da kalite kalitedir. Eğer bu tespiti kabul ediyorsak, orucun da böyle bir sıralaması var kalın kitaplarda. Midesine oruç tutturanlar, hiçbir şey yemedikleri için aç kalacaklardır. Makbul bir oruçtur. Hayvanların orucuna da benzetilmiştir.

 Her şeyi görmek için yaratılmış gözlerine sınır koyup onunda harama bakmaktan men edenlerin orucu bir derece daha zordur. Hele ki bu zamanda.  

Her  duyduğunu anlatacak, her gördüğünü kelimelerle vasfedecek kemiksiz diline oruç tutturanlar da dedikodu gibi dil ile yapılan afetlerden de kendini muhafaza edeceklerdir.

Yangınlar, salgınlar ve depremler ile millet olarak büyük bir sıkıntıdan geçiyoruz. Hepsinin son kertede Allah’tan olduğunu kabul edip, her birinin imtihan sırrı olduğunu bilip sabretmek, bizim şanımızdan olmalıdır. Nefsinin arzu ve isteklerine sabretmenin en güzel dersini aldığı bu ayda, hayata karşı  sabrın ışığında yürümeliyiz.

Bazı din düşmanları “Müslümanlara saldıralacaksa Ramazan ayında saldırılmalı!” ifadesiyle Ramazan ayının nasıl huzur bereket ayı olduğunu adeta çekemeyerek bozmak istemektedirler. Huzur ve rahmetin hane hane, gönül gönül yağdığı böyle bir demde sosyal yardımlaşmalar, paylaşımlar insanlığımıza yeni değerler katmaktadır.

Teravih ile başlayan yolculuk, sahurla gerçek bir niyete bürünüyor. Seherle beraber, oruç yolculuğu başlıyor. “Ben oruçluyum” diyerek bütün taşkınlıkları, gerisin geriye çeviriyor ve hatimlerle geçen vakti demliyor.

Gönül ikliminde esen rüzgarlar, insanın ulaşabileceği güçlü iradeyi de hissettirirken iftar vakti yaklaşıyor. Rabbimize en yakın olduğumuz böyle bir anda, ikram edilmiş nimetlere, gözümüzü dikerken dudaklarımızdan dualar dökülüyor.

“Senin rızan için oruç tuttum Rabbim! Senin nimetinle orucumu açıyorum!” duasını Allahu ekber seslerinin ardından yapmış oluyoruz. Kurbiyet ile kabul olunacak dua anları iftarlarda yoğunlaşıyor.

Devletimizin devamı için, milletimizin refahı için, hayırlı insanların yönetimde kalması adına, birkaç kelamla bağlıyoruz cümleleri.

Selam ve dua ile...

AHMET TAŞTAN