Sumut filosu Gazze'ye doğru yol alırken “aklımı vahiyle” buluşturduğum bir andı. Turkuaz renkli kurdelaları bileğimize bağlayıp sınıflara koridorlara girdiğimiz günün ertesindeydi. İlahi kelam, ayet ayet, sure sure benliğimizi teslim almışken bir ayet-i kerime ile karşılaştım.

Her derde deva olan ilahi kelam, insanların günlük olaylar karşısında hangi tavırlar aldığını gözler önüne serince, sanki bir mucize ile karşılaşmış gibi irkildim.

Daha geçen gün, kılık kıyafeti sebebiyle idareci odasına davet edip kolundakini göstererek: “Ceketini giyer misin? Burası okul!” diye uyardığım mezun öğrencinin itiraz etmeden “dediğimi yaptığı” gündü.

O günün iki saat sonrasında başka bir öğrencinin de “uygunsuz (iç) kıyafetle” okula geldiğini görünce aynı uyarıyı “yanlış bir usulle” yaptıktan sonra itiraz cümlesini bir tokat gibi yemiştim yüzüme. Halbuki bize düşen sadece uyarmaktı; iyiyi doğruyu göstermek, hidayet vermek ise Allah'ın hakkıydı. Bir an sinirlendim o cümleye. Durumu idareciye bildirdim; olumsuz cevap aldıktan sonra öğretmenler odasına giderek:

“-Ben uyardım, sizler de bir uyarsanız iyi olur!” manasındaki yorumlarımı dillendirdim.

“-Ne yapacaksın hocam, bunlar böyle, söz dinlemiyor. Ailesinden görmemişse bizim yapabileceğimiz bir şey yok!” gibi bir cümleyi duyduğumda üzülmüştüm.

Sıkça düşündüğüm bir konudur, bu toplumda en çok lazım olan insan modeli “hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten sakındıran bir topluluğun” bulunmasıydı. Az sayıdaki Müslüman bu işe gönül vermiş.

Kötülükleri görüp sessizce boyun büken, elleri böğründe çaresizce acziyet türküleri söyleyen ve iyilerdenmiş gibi görünenlerin sayısı da biraz fazlaca. Bunlar hem gelecek zararlara karşı tedbirlerini alıyorlar hem insanlara akıl veriyorlar hem de kendilerini iyilerden sayıyorlar, sanıyorum.

Araf suresinin 164. Ayet-i kerimesinde bu insanların yani kötülüğü görüp de “engellemeye çalışanları” durdurmaya gayret eden sözde akıllı insanların söyleyebileceği bu cümle gönlümüze su serpti.

" İçlerinden bir kısmı (cumartesi yasaklarını çiğneyenlere engel olmak isteyenlere), " Allah'ın helak edeceği ya da şiddetli azaba uğratacağı bu kimselere boş yere niye öğüt verip duruyorsunuz? " demişlerdi. Onlar da şöyle diyorlardı: "Biz bunu Rabbimize karşı sorumluluktan kurtulmak için; ve onlar Allah'ın emir ve yasakları konusunda sorumlu duyarlı bilinçli olurlar ümidiyle yapıyoruz."

Devam eden ayet-i kerimede: “Onlar yani günah işleyenler, öğüt ve uyarıları dikkate almayınca, biz de öğütleriyle kötülüklerden alıkoymak isteyenleri kurtardık. İsyanda ısrar edenleri ise doğru yoldan sapmaları sebebiyle şiddetli bir azapla cezalandırdık.”

Bu uyarıları kesmeye çalışan, uyaran insanları durdurmaya çalışan ve kendini en haklı, en akıllı insanlardan sayan kişilerin kurduğu cümleye bakın. Gelecekten haber verircesine; kötülük yapanların asla değişmeyeceğini bilircesine ve kötülük yapanları -ön yargısıyla- mahkum edercesine kurduğu cümleler ne kadar da haklı görünüyor.

Bir hatadan, bir yanlıştan insanları men etmeye çalışan “sosyal sorumluluk sahibi” insanların tek dayanak noktaları Allah'a karşı sorumluluktan kurtulmak ve hata yapanların da hatalarından dönmelerini ümit etmek oluyor bu ayete göre.

Devekuşu misali kafasını toprağa gömdükten sonra kendisini kimsenin göremeyeceğini sanan bu “engelleyici zihin sahipleri” artık başını topraktan çıkarmalılar. Bu konuda benim çok ciddi canım yanıyor. Bu toplumda “usulüne uygun hayra çağıran insanlar” çoğalmalı. İyiliği emreden, kötülükten men edenler, baharda açan çiçekler misali çoğalmalı ve küresel kötülüğe karşı evrensel iyiliği kuşanmalı.

Madem ki iyiliktir istenen, niçin bu insanlar karşı duruyorlar? Onun sırrını yine bir ayet-i kerime şöyle buyuruyor: “Şeytan onlara yaptıklarını güzel göstermiştir!” İşte küresel kötülüğün temsilcisi olan zalim siyonistlerin soykırımına/zulmüne dur demek için yola çıkmış yüz parça gemiden oluşan SUMUD filosu da bu amaçla engin Akdeniz'den geçip Filistinli ve Gazzeli kardeşlerine yardım etmeye gidiyor.

O gemilerden birinde olamasak da burada, bu mekanda küresel kötülüğün bilerek ya da bilmeyerek bir parçası olanlara dur diyerek evrensel iyiliğin gücünü göstermek gerekir.

AHMET TAŞTAN