Merhaba İnegöl'ün güzel insanları!
İnegöl'ün tarih ve kültürüne dair yazılarımıza devam ediyoruz.
İnegöl’ün geçmişi yalnızca taş yapılarda değil, bu topraklara adanmış hayatlarda ve hayrî eserlerde saklıdır. Bugün adını sokaklardan okul kapılarına kadar taşıyan iki önemli ismin vakıf medeniyetimize katkısını hatırlıyoruz: Sinan Bey ve Orhan Çelebi.
İnegöl’ün tarihine dikkatle bakıldığında, yalnızca fiziki yapılanmaların değil, o yapılanmaları var eden insan hikâyelerinin de temel taşı olduğu görülür. İşte bu hikâyelerden biri de, İshak Paşa'nın kethüdası olan Sinan Bey'in adını taşıyan vakıfla başlar.
İnegöl’ün Kalbinde Bir Yeniden Doğuş: Sinan Bey Vakfı
Coğrafi olarak İnegöl kasabasının ilk kurulduğu yer, halk arasında “yokuş” diye anılan yapay bir tepeciktir. Bugünkü Merkez Mahallesi, işte bu höyük üzerine kurulmuştur. 1396 yılında Anadolu Türk birliğini tesis etmeye çalışan Yıldırım Beyazıt, bu stratejik noktaya bir hamam inşa ettirmiş, bugünkü Cuma Camii’nin yerine de bir mescid yaptırmıştır.
Ancak zamanla depremler ve istilalar, bu yerleşim alanını tahrip etmiş, yeniden ihya edilmesi gerekmiştir. Bu noktada devreye Sinan Bey girmiş, Merkez Mahallesi’nde zaviyeli mescidin yakınına kendi adına bir mescid inşa ettirmiştir. Yalnızca mescidle kalmamış; çevresine gelir getirmesi amacıyla dükkânlar, hamam ve mektep yaptırmıştır. Bu hayır yapıları, onun adını yaşatmış; mahallenin adı da bu vesileyle Cuma Mahallesi’nden Sinan Bey Mahallesi’ne dönüşmüştür.
Tarihî Hüdavendigâr Livası Tahrir Defterleri’nde bu değişiklik açıkça görülür. Sinan Bey, sadece İnegöl'de değil, Bursa Hamza Bey Mahallesi’nde Beşikçiler Mescidi’ni, Yenişehir Köprühisar’da da bir mektep yaptırarak adeta bir hayır zinciri kurmuştur. Bu eserlerin sürdürülebilirliğini sağlamak adına çeşitli köy ve dükkân gelirlerini vakfetmiş, özellikle İsaören Köyü’nün yıllık 7373 akçalık vergi geliri ve 340 akçalık dükkân gelirini vakıf bünyesine kazandırmıştır.
Sinan Bey’in soyundan gelenler uzun süre İnegöl’de hizmet etmiş, “Sadıkzâdeler” unvanını almışlardır. İnegöl’ün eski belediye başkanlarından Nuri Doğrul da bu aileye mensuptur. Bugün hâlen Sinan Bey’in adıyla anılan hamamın güney kısmı ona, kuzey kısmı ise Yıldırım Beyazıt’a aittir. Vakıf kültürünün izlerini taşıyan bu çifte hamam, İnegöl’de hayır ve estetiğin birleştiği noktalardan biridir. Sinan Bey’in mezarı da bugün Atatürk İlköğretim Okulu’nun bahçe girişindeki çeşmenin yanında bulunur.
Unutulmuş Bir Şehzade: Orhan Çelebi Vakfı
Bir diğer kıymetli vakıf sahibi ise Osmanlı hanedanına mensup Orhan Çelebi’dir. Yıldırım Beyazıt’ın oğlu Şehzade Süleyman’ın oğludur. Taht kavgaları ve iktidar çekişmeleri arasında gözlerine mil çekilerek devre dışı bırakılmıştır. Fakat hayattan kopmamış, Akhisar Köyü’nün yıllık vergi gelirini geçimini sağlamak için vakıf olarak tescil ettirmiştir. Bu mütevazı ama anlamlı girişimi, onun devletin dışına itildiği hâlde hayra adanmış bir çizgide yaşadığını gösterir.
Sonuç: Vakıfların Gölgesinde Bir Medeniyet
Sinan Bey ve Orhan Çelebi’nin hikâyesi, yalnızca İnegöl’ün değil, Osmanlı’nın vakıf medeniyeti anlayışının somut örneklerinden biridir. Bu vakıflar sayesinde camiler, hamamlar, mektepler doğmuş; mahalleler şekillenmiş; isimler yüzyıllar boyu hayırla anılmıştır. Bugün onların adını taşıyan sokaklar, eserler ve hatıralar; geçmişten bugüne gelen bir iyilik zincirinin halkalarıdır. Unutulmamalıdır ki şehirleri imar eden eller kadar, gönülleri ihya eden niyetler de kıymetlidir.
Sıradaki yazımızda görüşmek üzere! Yaşam sevinciniz eksik olmasın!