Recep AKAKUŞ'un köşe yazısı

1950 seçilerine yatırım olmak üzere; o yıla kadar yasak olan hac ibadetine ilk defa devletçe müsâade edildiğinden Merhum pederim Hasan Akakuş, 1949 yılında İstanbul’ dan hareket eden “Sus ” isimli vapur ile ve Cidde yoluyla Mekke’ ye gitmiş; Hac farîzasını îfâ eylemişti. Ancak Hac dönüşünde, anlattığına göre, İstanbul-Tophane’de bir ay süreyle karantinaya tabi tutulmuştu. Karantina süresince merhum pederim, beş vakit namazını Tophanedeki Kılıç Ali Paşa Camii’nde kılmış ve burada İstanbul’un tanınmış hafızları tarafından okunan yıllık mukabelelerden çok etkilenmiştir. Bu nedenle köye dönüşünde İstanbul-Tophane’ de yaşadığı o bir aylık karantina süresince zihninde gelişen yeni açılımların ve ruhsal uyanışın etkisiyle benim hafız olarak yetiştirmeye karar vermiştir. Böylece 1949 yılı ekim ayından itibaren benim köydeki kuzu çobanlığım sona ermiş ve İnegöl’ deki hıfız hayatım başlamış oldu.

İNEGÖL’ DE ÜÇ YILLIK HIFIZLIK HAYATIM: (1949-1952): 1949 yılının ekim ayı idi. Merhum pederim Hacı Hasan Akakuş, bana kuzu çobanlığını bıraktırdı ve İnegöl’de akrabamız olan Hacı Eyüp Efendi’nin yanında misafir bırakarak Çinili Cami imam-hatibi ve Kur’an Kursu öğretmeni Hafız Salih Efendi’ye beni teslim etti. Çinili Cami’nin girişinde yer alan imam odasında ben, Kur’an-ı Kerîm’i ezberlemeye başladım. Bu arada İnegöl vaizlerinden Mustafa Karatlı Hoca Efendi’ den de Arapça “Emsile” ve “Binâ “kitaplarını okumaya başladım.

İnegöl’ün merkez ve de çarşı camisi olan İshakpaşa Camii’ne gittiğimde Çuhadar Hafızın talebelerinden Hilmiye’li Hafız Sabri Ünver ile karşılaştım. O, hıfzını bitirmek üzereydi. Bana Çuhadar Mehmed Hafız’ın özelliklerinden bahsetti ve beni ona götürdü. Çuhadar Hoca Efendi, bana “Eûzü-Besmele” yi çektirdikten sonra beni talebesi olarak alabileceğini ve hıfzımı tamalatabileceğini söyledi. Ben de kabul ettim. Bundan sonra her gün İnegöl-Belediye Çarşısı’ndaki hocamın dükkânına giderek dersimi, manifaturcı dükkânında ve satış tezgahı önünde vermeye başladım. Bir müddet sonra Eski Kapalı Çarşı’da esnaf olan İshakpaşa Camii müezzini Ali Efendi, aldığı ücretin “on” lirasını bana vererek camiyi süpürmemi ve kendisine kayyım olarak yardım etmemi istedi.

Derslerimi de camide daha rahat hazırlayabileceğimi söyledi. Ben de yapılan bu teklifi kabul ettim. Bundan sonra her gün İshakpaşa Camii’ni bir baştan bir başa süpürdüm ve bu arada öğle ikindi ezanlarını da okumaya başladım. Başta İshakpaşa Halk Kütüphanesi memuru Boşnak Lütfü Efendi olmak üzere; bir çok esnaf beni yakından tanımış oldu. Hıfzımın dörtte birini tamamlayınca, bir diğer ifadeyle her cüzden 5 sahife ezberleyince; başta Sinanbey Camii olmak üzere, Ramazan mukabelelerine iştirak etmeye başladım ve cami cemaati tarafından çok sevildim. Ancak ergenlik yaşına girdiğim için zihnî bir dağılma ile hali yaşayınca hocam ile aram açılmaya başladı. Bunu üzerine; hocam, babama haber gönderdi; geldiğinde ona: “Al bu köpeği! Bundan adam olmaz. Götür bunu köye. . Orada çoban olsun! ” deyince âilem ile de aram açıldı. Şüphesiz bu durım karşısında bunalıma düştüm. Ne var ki tam bu esnada Yüce Allah, karşıma Yemen gazisi Ahmet Yavaş dedeyi çıkardı. Ahmet Yavaş Dede, sebze pazarında manavlık yapan “Şişko Saîd” lakaplı manavın yanında çalışıyor; ona yardım ediyordu. Aralarındaki anlaşmaya göre Ahmed Yavaş Dede, sadece limonu kendi adına satıyordu; beş vakit namazını da İshakpaşa Camii’nde cemaatle kılıyordu.

Eşi Ayşe Nine ile de ben, Nalbur Galip Efendi’nin evinde kadınlara okuduğum mukabele sırasında tanışmıştım. Ayşe Nine, benden israrla kendisine Kur’an-ı Kerîm okutmamı istiyordu. Yaşadığım bunalımlı halimi fark eden Yemen Gazisi Ahmet Dede, beni evine gö- türdü ve eşi Ayşe Nine’ye durumumu anlatınca bu iki ihtiyar karı- koca, bana sahip çıktılar. Ayşe Nine: “Gel evladım, bizde kal! Bana Kur’an-ı Kerîm okumayı öğret! Biz ne yersek sen de onu yersin; sakın ola da köye dönme … Kasabadan köye geri dönülmez. Âilen bakmasa da biz sana bakarız, yeter ki hıfzını bırakma ve köye gitme! “ diyerek beni uyardı.

Ben de yapıln bu teklifi, kabul ettim ve Ayşe Nine’nin Orhaniye Mahallesi Razgat Caddesi ve Kelahmet Çıkmazı Sokağı’nda bulunan mütevâzî evine yerleştim; ona Kur’an-ı Kerîm okumayı öğrettim ve köye dönmekten vaz geçtim. Derslerimi, günlük olarak vermeye başlayınca hocam ile de aram düzeldi. Kısa bir süre sonra hıfzımı tamamladım; pişkin hale getirmek için ekstra çalışmalara başladım. Bu arada İshakpaşa Camii’ndeki kayyımlık hizmetini de sürdürdüm. İstek üzerine; Ramazan mukabelelerim, çoğaldığı gibi hanımlardan oluşan bir cemaate Sinabey Mahallesi’nde Kürekçi Mustaf’a Bey’in evinde teravih namazı da kıldırmaya başladım.