Hava sıcaklığının artmasıyla gençler arasındaki “hayasızlık” daha bir görünür oldu. Bu konu hakkında “kimsenin yapabileceği bir şey yoktur.” diyerek kendimizi ümitsizliğe bağlayacak değiliz.

Geçen gün “yetkili bir büyüğümüzle” konuşurken: “Nasıl görüyorsunuz İnegöl’ü?” diye sorduğumda “gidişat kötü hocam” deyiverdi. Görünen köy kılavuz istemez, demiş atalar. Etrafımızdaki bu “çıplak kızlar, sigara içen çocuklar, ibadetsiz gençler” nasıl oluştu. Genç kızlarımızın bazıları, bu “hayasızlık hastalığına” nasıl yakalandı?

Toplumda birçok kişi, “aile terbiyesi yok” demiş olsa bile yeterli bir cevap değil bana göre. Çünkü aileler de toplumda belli “bir baskı altında” yönlendirilmektedir. Daha bir saat önce evde konuşurken "işte bu konulara çok giren yani kadınların açık saçık giyinmesini çok konuşan insanlarda sapıklık olabilir, diyorlar” gibi bir cümle kuruldu.

Hayret ettim. Eğer bu konuyu konuşursanız yani toplumdaki bu yarayı her zaman dile getirirseniz “psikolojik bir hastalık” sahibi olduğunuz ön yargısı oluşturuluyor. O sebeple bu konulara fazla girmemek lazım.” diyerek yine bir günah işleyenleri savunan bir kalkan oluşturmuşlar. Sen konuşmayacaksın, ben konuşmayacağım ama gençliğimiz “hayasızlık girdabında” boğulacak.

Maalesef yönetmelikler, büyüklerin küçüklere “yanlış yaptığını söylediğinde” birçok ithamla muhatap kılıyor. Hatta “başını belaya mı sokacaksın, uğraşma boş ver, herkes kendinden sorumlu!” gibi hatalı ölümcül cümleler kurmakta.

Bu savunma sistemleri, kimin önüne set olduğunu ve kimin önünü açtığını biraz düşündüğümüzde nasıl bir çukura battığımızı daha iyi anlayacak bazı zihinler. Lakin vahyin gölgesinde dinlenmiş akıllar, şu ayeti hatırlayacaklar: “Siz Kur’an’dan yüz çeviriyorsunuz diye, sizi Kur’an’la uyarmaktan vaz mı geçelim?” Olay budur.

“Bir kötülük gördüğünde eliyle ve diliyle müdahale etmeyi salık veren bir Peygamberin ümmetiyiz. Kalp ile buğz etmek ( kızmak/ hoş görmemek/ rahatsız olmak) bile imanın en alt seviyesi iken; kabul ettirilmeye çalışılan nedir? “Ne yapacaksın gençlik böyle, başına bir bela alma!” gibi kötülüğün kapağını kapattırmayacak cümlelere engel olmak lazım.

Bugünlerde liselerde mezuniyet törenleri olacak. Maalesef özgürlük adına hayadan, edepten yoksun kız öğrencilerimiz, o kıyafetlerle annesinin, babasının, öğretmenlerinin, erkek arkadaşlarının karşısında duracaklar. Duracaklar mı belki de dans edecekler. Ne giydiklerini bildikleri halde “bakmasınlar efendim!” “önce onlar kendisine sahip çıksın!” gibi saçma sapan sözler söyleyecekler.

Çıplak bacaklarına bakılmasını istemeyen, göğsünün açıklığının seyredilmesine razı olmayacak biri, böyle mi giyinir?

Sen vücudunun her tarafını açacaksın ve insanlara da “bakmasın!” diye emir yağdıracaksın. “Sen ne yedin! Ne içtin! Hangi kafadasın?” diye sorarlar adama.

Benim üzüldüğüm... Bu, üzerinde “giyinmek eyleminden mahrum kıyafetlerle” ortalıkta gezen gençler, anne babalarını da dinlemiyorlar. Toplumu da dikkate almıyorlar.

İçlerine çökmüş “teşhircilik hastalığıyla” mutlu olduğunu sanıyorlar. Aslında boğuşup duruyorlar ve çoğunlukla da yeniliyorlar. “Herkes böyle yapıyor!” gibi akıl dışı, basit sebeplere sarılıyorlar.

AHMET TAŞTAN