İnsanlar bu sözü “hacı-hoca tayfası hep yanlış işler peşindedir” anlamında kullanıyor. Eskiden bu söze çok karşı çıkardım. Ancak doğrudan olmasa da dolaylı yoldan bir hakikate işaret ediyor bu ibare.

Karun’u illa ki duymuşsunuzdur. Hani şu zenginliği ve kibriyle meşhur olan, Hz. Musa’ya karşı bozgunculuk çıkaran, Hz. Musa’nın kavminden olduğu halde Firavunun yanında saf tutan adam.

Kasas suresinde, Karun’un halkına karşı ‘bağy’ ettiği söylenir. ‘Bağy’, “azmak, bozgunculuk yapmak” anlamlarına geliyor. Karun’u helake götüren şeyin basit bir kibirlenme olmadığını anlıyoruz böylece.

Karun, zenginliği ve zenginliğinden dolayı kendinde vehmettiği güç nedeniyle -Kuran’ın ifadesiyle- ‘şımarmıştı.’ Karun’un bu şımarıklıklarına karşı halkı onu uyarmış, insanlara ihsanda bulunmasını, bozgunculuktan uzak durması gerektiğini salık vermişlerdi. Karun bu uyarılara kulak asmamış, aksine, ‘bu zenginliği ben kendi ilmimle elde ettim’ deyip süslü püslü, gösterişli kıyafetlerle insanların gözüne sokarcasına gezinmeye başlamıştı.

Lafı getirmek istediğim yer kıssanın tam da burası. Karun’un şımarıklıkları, bozgunculuğu göze batıp da halkı tarafından uyarıldığı halde bazıları onun bu gösterişli haline heves edip “Karun ne kadar şanslı, keşke ona verilenlerden bize de verilseydi” diyerek adeta Karun’a imrendiler. Bunun üzerine birtakım kimseler, Karun’a imrenenleri, iman ve salih amelin mükafatının Allah katında daha üstün olduğunu hatırlatarak uyardılar. Karun helak edildikten sonra bu kimseler de hakikati görüp bu yaptıklarından pişman oldular.

Karun, toplumdaki bozulmanın başlangıcını temsil ediyor. Ortada bir bozulma var ve doğal olarak o bozulmaya kendini kaptıracak başka insanlar ortaya çıkıyor hemen. Çünkü dünya hayatında bozulma saydığımız her şey insan nefsini okşayacak şeyler barındırıyor. Ortaya çıkan her çarpık hadise, önü alınmadığında etrafına daha çok insan toplayarak adeta bir kar topuna dönüşüyor. Ve nihayetinde toplumsal yapı tamamen bozulmuş oluyor.

Önü alınmadığında dedik. Bizi komple çökmeye götürecek bu hadiselerin önünü kim alacak? Karun kıssasından anlıyoruz ki, toplumda birtakım kimseler bâtıla meylederken bazıları yanlışa mukabil hakikatin ayırdında olabiliyor. Bununla da kalmayıp bâtılın kendisine hoş göründüğü insanları da gafletlerinden uzaklaştırmaya çabalıyorlar.

Allah Kasas suresinde bu insanları “kendilerine ilim verilenler” olarak nitelemiş. Yani bir toplumda yanlışlar peyda olmaya başladığında, bu yanlışın kendisini ortadan kaldıramıyor olsa bile diğer insanların da bu yanlışa katılmalarını engellemek “ilim sahibi” insanlara düşüyor. Bu bakımdan, her gün kepazelikler birbiri ardına vuku buluyorsa, en başta o toplumdaki ilim sahibi kişiler yapması gerekeni yapmıyor demektir.

İnsan, hatadan beri olamaz. Yani her bir insan ferdinin tek tek herhangi bir günaha düşmesi gayet normal bir şey. İnsan hata eder, sonra farkına varır ve tövbe eder. Hatta bu hatası onu içten bir pişmanlığa sevk edebileceği için günahından önceki haline nazaran daha arınmış bir insana dönüşebilir. Ancak toplumun her ferdinin aynı günaha düşmesi ve hatta yarışırmışçasına her geçen gün daha derin bir çirkinliğe batması, o toplumun tam anlamıyla İslam toplumu olamadığını gösterir.

Toplumun her ferdinin bu denli bir bozulmaya uğraması, ilim sahibi kişilerin zamanında, yeteri kadar ve olması gerektiği şekliyle ‘uyarma’ görevini ifa etmemelerinden kaynaklanıyor.

Demek ki, başta söylediğimiz sözün ifade ettiği gibi her ne kadar hacı-hoca tayfası yanlış işler peşinde koşan insanlar olmasa da insanların hata yapmalarına engel olmamaları bakımından toplumun bozulmasında pay sahibidirler.

Öyleyse toplumu düzeltmeye önce düzgün olduğunu iddia edenlerden başlamalı!