Ya’kûp peygamber -aleyhisselâm- her gün sahraya (yerleşim alanı dışına) çıkar; ağlar idi. Her ağladığında da (yere düşen) göz yaşlarından bin) bir türlü menfeatlı nebât biter idi. (Yine) bir gün (sahraya çıktı) ve ağladı.

Göz yaşlarının (aktığı yerde) üç ağaç bitti. (Bu ağaçlardan) birine: “Garipler Ağacı” dirlerdi.; ve birine: “Hazîneler Ağacı” dirlerdi ve bir diğerine de: “Kullar Ağacı” dirlerdi. (zamanla) bu ağaçlardan her biri, (büyüdü, büyüdü) ve bir ulu ağaç oldu. Ya’kup peygamber –aleyhisselâm, (işte) bu ağaçlarun altında oturur (münâcatta bulunur) idi.

Amma Yusuf peygamber –aleyhisselâma’a (gelince): o dahî her gün sahraya
çıkardı. Lealle (belki olur da) Ken’an (ilinden) bir kimse gele (Babam ve ânam ile ilgili onlardan) haberler bilem (alam) deyüp her dem (sahraya) varur idi.

Bir gün sahraya çıktı. Dahî (ardından da) yüzünü göğe tuttu; dahî ağladı (ve de) ayıttı: - İlâhî…. Seyyidî…. Ve Mevlâyî…. Sen bilürsin hâlimi… Ve atama (karşı derinden) müştak olduğumu… İlâhî! Senden dileğim budur kim selâmımı, atama vâsıl edesin… Diye düâ ittü.

(O, düâsını tamamlar tamamlamaz) görse ki (karşıdan) bir Ârâbî gelip
Mısır şehrine gider. Yusuf peygamber -aleyhisselâm- (koşarak) ana karşu vardı ve ayıttı: - Ey Ârâbî! nirden gelürsin? (Ârâbî, cevaben) ayıttı:
- Ken’an (ilinden gelürem dedi. Yusuf Peygamber Ârâbîye) ayıttı (sordu):
- (sen) ne (hangi) kabîledensün? (Ârâbî cevabeben ben, Âl-i Ya’kuptan(ım.. dedi ve bunu takîben Yusuf peygamber), ayıttı:

- Ya’kûp Peygamberden haberdâr mısun? (Cevaben Ârâbî dedi ki): Kim ola
daYa’kûp peygamberi bilmeye… (Öyle ise bana haber verir misin? Dedi) ve ayıttı: - O’nun, yani: Ya’kup Peygamberin hali nicedür? Ârâbî (cevaben) ayıttı (ve dedi ki hatırladığıma göre): O’nun bir sevgili oğlu var idi. Adı daYusuf (idi). Oğlanlarının arasında (ki kıskançlık sebebiyle Yusuf), zâyî oldu. Anın hüznünden (dolayı) Ya’kûp Peygamberin beli büküldü; bedeni zayıfladı; ağlamaktan gözleri görmez oldı.

Yusuf Peygamber -aleyhisselâm, Ârâbîden bu haberi işitti ki aklı zâil oldı (ve de bayıldı); ancak bir saatten sonra turu geldi (kendine geldi; ayağa kalktı) ve ayıttı: - Haber vir! Bir dahî Ya’kûp Peygamberden bana….. (Cevaben) Ârâbî ayıttı ki o, yani: Ya’kûp alayhisselâm, her gün Hak Teâla’ya münâcât kılur ve aydur kim: - İlâhî! ve Seyyidî! ve Mevlâyî! Sen, her mahbûbu, habîbine vasıl edersin. (Her sevgiliyi, sevgilisine sen, kavuşturursun) ve her garîbi, vatanına ve âline (yine) sen, irdirirsin. Bilmezem ki gözümün nuru (olan) Yusuf’umu bana ulaştırır mısun? Bilmezem ki ulaştırmaz mısun? İlâhî! Belim büküldü.; bedenim zayıfladı ve gözlerim, ağardı (görmez oldu). Esirge Yusuf’umu.. Bana, hîbe it onu.. diyüp ağlar(durur).


Tarihsel Kimliği Açısından Yusuf –aleyhisselâm- kaçan bu haberi, Ârâbîden işitti; ah! idüp: “Ne olaydı da anam beni doğurmayaydı; ne olaydı da canavarlar beni yiyelerdi ve ne olaydı da kardaşlarımın bıraktıkları kuyu, kabrim olaydı ve ne hod (ne hazîn ve ne acıdır ki) Yâkûp Peygamberüm, benim sebebümle, bu hallere düçâr (düşmüş) olmayaydı.

Ârâbî kaçan (ne zaman ki) bu haber (ve sözleri, ondan) işitti. Bildi kim (bu sözleri) söyleyen kişi, Yusuf Peygamberdür. (Bu durum karşısında Ârâbî, Mısır’a gitmekten) ve de Mısır şehrine girmekten (vaz geçti; hemen) Ken’an iline (geri dönüp) gitmeyi kasdetti. Yusuf –aleyhisselâm,(ona
döndü ve) ayıttı:

- Ey Ârâbî! Kaçan (ne zaman sen), Ken’an (iline ki) varasın. (Sakın ola da benim ile ilgili) haberi, (babama) gündüz virme… Kaçan kim gecenin sülüsü (üçte biri) geçe…. (İşte o zaman benimle ilgili haberi), ona ver. (Çünkü) ol vakitte (Yakûp –aleyhisselâm), Hak Teâlâya tazarrû ve münâcat ider.

Kaçan (Ne zaman kim (o münâcattan) ferâgat ider; (işte o zaman) kendisine (benim) selâmımı, ilet ve ayıt: - Ey İsrâîl! Allah (rızası içün) ben sana risalet ve elçilik ile geldim. Bir melûl ve bir mahzûn garipten (sana haber getirdim diye sözüne başla! Eğer o yüzümdeki “KaraBen”den, soruser (sormaya başlarsa ona de ki):

- (Yusuf’un akıttığı) göz yaşları o “Kara-Ben”i mahvedip eserin komadı; (döktüğü gözyaşları, yüzündeki kara “Ben”den eser, bırakmamıştır); ve eğer (yaşadığım şimdiki) halimden sorar ise (O’na söyle ki) nefsimin üzerine (örtü atmayı) ve döşek üzerinde yatmayı (bile kendime) haram kıldım. Atamdan ayrı düşeliden beri gülmekliği dahî (nefsime) haram kıldım. Tâ ki atama ulaşam….
RECEP AKAKUŞ Hocanın eserinden düzenleyip yayına hazırlayan

Ayhan Talha Bayraktar