İsraf kelime olarak; gereğinden fazla harcamak, savurganlık, haddi aşmak ve aşırı tüketim anlamlarına geliyor. Günümüz dünyasında adeta slogan olmuş bir hayat tarzı dikkat çekiyor. “Harca, tüket, hızlı yaşa, haz eksenli yaşa, kullan-at”… Bir daha mı geleceğiz dünyaya? Bakış açısının saptığı, anı yaşama anlayışının anlık hazlarla olacağının sanıldığı kocaman sanal bir dünya. Tabi hal böyle olunca, savurganlık normalmiş gibi görülmeye başlıyor. Şimdilerin modasında bir giydiğini bir daha giymemek, sürekli farklı lezzetler yemek, pahalı ve lüks takılmak, marka almak, hep daha fazla tüketmek, aşırıya kaçmak, tüketim çılgınlığıyla ömrü heba etmek olması gereken bir durummuş gibi görülüyor. Farklı düşündüğünüzde siz demode, cahil, eski insan kategorisinde yerinizi alıyorsunuz. İşin kötüsü, toplum da bu saçma akımları kabullenip ayak uyduruyor. Modern dünyanın kapitalist bakış açısı, insanların gözünü kör etmiş gibi ve maalesef insanlar, başkalarının kendilerine dayattığı yaşayışların kölesi olmuş durumda. Oysa sözüm ona özgürler ancak ruhları esir olmuş, farkında bile değiller.
Daha anne karnında iken başlıyor, “, cinsiyet partileri, baby shower etkinlikleri… Kadın ve erkeğin hayatını bir araya getireceği, aile olacağı, bir olacağı evlilikler bile maddi ve manevi yıpratıcı şaklabanlıklarla mahvediliyor. “Bekârlığa veda partisi, şatafatlı, meşaleli kız isteme törenleri, kaç kıyafet değişecek yarışması modundaki nişan merasimleri, düşman çatlatmak istercesine yapılan kına ve düğün törenleri…” Diğeri yapmış, bak senin eksik kalmasın, a o düğün çok özeldi, bak onlar neler neler almışlar, senin ne eksiğin var?” Gösteriş ve başkalarına göre en güzel günlerini belirleme yarışı, kendin olmaktan öte israf dolu bir sürü etkinlik… Kimi zaman borç harçla çözülen, ya da daha kötüsü faiz karışan harcamalar. En ulvi, kutsal bir birlikteliğe israf ve saçma sapan etkinliklerle başlama telaşı. Sonrası malum, bu surecin yorduğu aileler, gençler, gerilen sinirler, tartışmalar, madden bunalan taraflar, huzursuzluklar… Peki, kimin ve ne için bunca israf? İkramların yarısının çöpe döküldüğü, gelin kızın manken misali giy çıkar yaptığı merasimler, kimi memnun etmenin derdindeyiz? Düğünlerin bu kadar masraflı olduğu olması, evlenecek gençlerimize fayda sağlıyor mu? Yoksa onları da ailelerini de yoruyor mu? Cevabı, sorular da çok açık olsa da, durup düşünmek gerekiyor. Toplumun geneline baktığımızda karşılaştığımız sorunlar, en güzel olması gereken ayların, alacak verecek gibi abartı dolu anlarla geçirildiğini gösteriyor. Sonrası malum, kırılan kalpler, biriktirilen, yenilen, yutulan sözler, içe atılan hisler, bozulan psikolojiler. Kimseye faydası olmayan işler yüzünden, bozulan, heba olan yuvalar… İsraf, savurganlık, gösteriş, haddi aşma yüzünden yaşanan onca olumsuz haller.
Mutluluğun, tüketmede, savurmada, anının sınırsızca yaşamada olduğunu sanan bedenler, anlık hazlarla anlık sevinçler yaşayıp, bir de bunu sosyal mecralarda gösterince kendilerini iyi hissediyor, modern dünyada. Bir yanda obezite artarken, bir yanda açlık sınırında yaşamaya çalışanlar bulunmakta. Var olanı saçıp savuran zihniyetler, doymak bilmezken, kemikleri sayılı, bir kuru ekmeğe muhtaç insanlar dünyanın başka bir bölümünde hayatta kalma mücadelesinde. Kimileri ise, yediğini, içtiğini, giydiğini, aldığını gösterip kendince bir haz yaşamanın derdinde. Şatafat ve lüksün tavan yaptığı hayatların karşısında savaşlarda açlık, sefalet ve zulümle karşı karşıya nice insan var, dünyanın gözü önünde. Vicdanların sakat kaldığı şu kâinatta, haddi aşmak denilen israf, nice canın rızkına engel olmakta. Kulaklar sağır, gözler kör, diller lal olmuş gibi adeta. İnsanlığın adam olmakta değil âdem olmakta olduğunu anlayabilenler, yitik zihinleri harekete geçirmek zorunda. Bu kadar zulmün, açlığın, soykırımın, vahşetin yaşandığı dünyada, adaleti ayakta tutmak için mücadele etmek en elzem görevimiz olmuş durumda. Önce kendimizden başlayarak haddi aşan taraflarımızı toparlamalı, örnek bir hayatla ömrümüzü geçirmeliyiz.
Sözün özü; “ Bin sene de okusam, ne biliyorsun diye sorsalar bana, haddimi bilirim, derim”.
( MEVLANA)
Sevda ÇEVİK