Yeni Ahit’te oldukça kıymetli bir bölüm var: Efeslilere Mektup. Bu bölüm; Havari Pavlus’un, günümüzde İzmir sınırlarında yer alan Efes Antik Kenti’nin halkına Hristiyanlığı tebliğ ederken yaşadığı zorlukları ve bu zorluklardan Hristiyanların nasıl ders çıkarması gerektiğini anlattığı bir metindir. Pavlus, bu mektubu Efes’te hapishanedeyken yazıyor. Bu bakımdan hem duygusal hem de meydan okuyucu özelliklere sahip. Öncelikle şunları ifade etmek gerekiyor:

Allah, Fâtır Suresi’nin 44. Ayetinde şöyle buyuruyor: “Kendilerinden çok daha güçlü olan öncekilerin sonunun nasıl olduğunu görmek için yeryüzünde hiç mi dolaşmadılar? Göklerde de yerde de Allah’ı aciz bırakacak hiçbir şey yoktur. Şüphesiz ki O bilendir, gücü yetendir.” Bu ayet bizleri doğrudan arkeoloji, tarih ve antropoloji gibi sosyal bilim dallarına götürmektedir. Rahmetli Vehbi Başer Hocanın da deyimiyle Kur’an bizleri medeniyetler tarihinin dört bir yanına yayılmış Kelimetullah’ı bulmaya yönlendirmektedir.

Pavlus’un bu mektubunu anlamak hem de Fâtır Suresinin 44. ayetini layıkıyla yerine getirmek için Efes Kentinin tarihini incelemek gerekmektedir. Efes, pek çok medeniyete ev sahipliği yapmakla beraber çok da zengin bir kentti. Deniz ve kara ticareti için çok önemli bir noktadaydı bu da doğal haliyle zenginlik getiriyordu. Aynı zamanda Efes dini de bir merkezdi ki bunun getirdiği zenginlik de sorgulanamazdı. Bu zenginlik de doğal haliyle sermayeye dayalı teokratik bir aristokratik (Modern anlamda Burjuvazi) bir yönetim oluşturuyordu.

Bu bakımdan Efes, Mekke’ye çok benzemektedir. Kâbe gibi dini bir cazibe merkezinin yanı sıra kara ticareti Mekke’nin anahtar kimliğini oluşturuyordu. Din turizminin ve ticaretin Mekke’ye getirdiği para üst kodaman sınıfta toplanıyordu, bu sınıf dinin üzerinde de egemendi. Böylelikle dini istedikleri gibi eğip büküyor, kendilerini yargılayacak bir organ bırakmıyorlardı. Yani insanlar dine değil, din insanlara hizmet ediyordu.

Bu zengin kentlerin yarattığı sosyoloji çok önemlidir zira Kur’an’da peygamberlerin karşılaştığı engellerin hepsi çok benzer karakterler üzerinden anlatılır. Kur’an’daki peygamberlerin pek çoğu artık zenginliği kökleşmiş ve bol refah içerisindeki halklara gönderilmiştir. Hz. Musa Peygamber; bilim, felsefe, astronomi ve teknik alanında çok ileride olan Mısır Halkına gönderilmişti. Hz.İsa Peygamber, gene ticaret yolları üzerinde bulunan ve Roma’nın zenginliğini/güvenliğini tadan semitik kavimlere gönderilmişti. Hz.Muhammed Peygamberde gene ticaret yolları üzerinde olan, edebiyatta çok gelişmiş ve Roma/Pers Kültürüyle yakından iletişim kurabilen zengin/kültürlü bir kent olan Mekke’ye gönderilmişti.

Efes, her refaha ulaşan kent gibi aynı akıbeti taşıyordu: İlahlaşmak. Efes’te bulunan İmparator Trajan’ın heykelinde dünya Trajan’ın ayaklarının altındadır. Bu heykel, sekülerizmin ve hümanizmin en gerçekçi halidir. İnsanı ve onun çıkarlarını/gücünü dünyanın selametinden daha ileri koymanın en güzel örneğidir bu heykel. İşte burada Fâtır Suresinin 44. Ayeti kendisini gösteriyor, şu anda o heykelde Trajan’ın sadece ayağı ve dünya bulunmakta. Trajan, Efes ve sembol ettiği Pagan Dini yok oldu ancak ardıllarının ezmeye çalıştığı Hristiyanlık halen yaşıyor. Dünyayı ayakları altına almaya çalışan zalimlerin aczi kendisini göstermeye mahkûmdur.

Pavlus, Efeslilere Mektubunda bu koca medeniyete karşı nasıl mücadele edilebileceğini düşünür ve cevabını verir: Ruhsal silahları kuşanmak ve ahlakla organize olmak. Yeni bir medeniyet ve dünya tasavvur eder Pavlus, Efes’in tam zıttı bir medeniyet. Efes gibi sadece çıkarına göre hareket eden değil, insanlığa hizmet ve hareket eden bir medeniyet tasavvurudur bu. Asıl zenginliğin meta ile değil ruhani bir zenginlikle sağlandığının da ilanıdır. Efes’in sahip olduğu baş döndürücü zenginliğin geçici olduğunun ve elbet bir gün ruhani zenginliğe karşı yenileceğinin de bir ilanıdır. İşte bugün Efes’i gezdiğinizde Pavlus’un iddialarının doğruluğunu bizzat görürsünüz. Efes’in zenginliği kuruyup gitti. Bu, bütün zalim medeniyetlere ders niteliği taşımalıdır.

Yazımın sonuna gelirken, Efesliler neden Pavlus’un anlattığı hakikatleri dinlemediler? Zira Pavlus’un anlattıkları tıpkı Hz. Muhammed’in tebliğ ettikleri gibi Efes’in (Peygamberimiz için Mekke’nin) kodaman burjuvalarını tehdit ediyordu. Dinlerini ve yüreklerini metalaştıran bir topluluğa atalarından gelen adetlerinin radikal bir biçimde terk edilmesini anlatmışlardı. Bu, kocaman bir kentin bütün rahatını bozup yeniden bir medeniyet kurmasını gerektiriyordu. Ötesinde, zenginleri zengin yapan putların/yapının bozulması anlamına geliyordu.

Rahatını bozmayan, başındaki yöneticilerin keyiflerine göre yaşayan ve atalarından gördüklerini akıllarını kullanmadan devam ettiren her kentin/ulusun/medeniyetin akıbeti Efes’inki gibi olacaktır.

ALİ KURNAZ