Eğer Milli Eğitim Bakanlığı'nın yapmış olduğu sınavı
geçebilirsem. Yani 240 saat video izlemem gerekiyor. Ve
bundan sonra zor bir sınav beni bekliyor. (Tabii sınav yapı-
lırsa!) 26 yıllık öğretmen olarak başaramazsam tükürüğün
yüzüme, diyerek kendimi gaza getirmek isterdim. 26 yıldır
yapageldiğimiz bir takım uygulamaları, yeni anlayışlarla ve
yeni perspektiflerle anlatıp bizi aydınlatan Milli Eğitim Ba-
kanlığı uzmanlarına teşekkür ediyoruz, biraz sıkıcı olsalar
da. Hem daha ne yapsınlar ki.
Elbette ki dinlemesi çok zor. Hele hele not alarak din-
lemek öldürüyor adamı. Sonra deneme testleri çöz babam
çöz. Ardından sınava gir ve belli bir puan alarak başöğret-
men olma hakkını elde et. Ne getirecek başöğretmenlik sı-
fatı? Ücretlerde bir miktar fark... Başka? Bütün eğitimi takip
eğitim için yeni bilgilerle biraz daha aydınlanmış olmak. Bu
da bir nevi hizmetiçi eğitim olarak değerlendirildiğinde çok
da faydasız bir şey olmadığını söylemeliyim.
Lakin başöğretmenlik derslerini dinlerken canımın
çok sıkıldığını hissettim. Bu sıkılmamın sebebi; bilgileri su-
num tarzından tutunda içeriğine kadar hatta yeni yöntem-
ler ne kadar kapsayıcı olsa da... Sanki söylenmeyen fakat
farklı bir niyete evrilebileceği hissi sebebiyle çok sıkıldım.
Her şeyden evvel şunu belirteyim ki "eğitim kuramcıla-
rının" isimleri ardı ardına zikredilirken insanı yaratan
Allah (CC)'ın ve onun peygamberi insanlığın öğretmeni Hz.
Muhammed (sav)'in zikredilmemesi beni derinlemesine
yaraladı. Ne yapalım, beni de böyle kabul etsinler. Hep biz
birilerini her nasılsa öyle kabul ediyoruz hatta etmeliyiz
ya... Onlar da bizi böyle kabul ediversinler.
Milli ve manevi değerlere bağlı nesilleri yetiştirecek
öğretmenleri, böyle nötr bilgilerle biçimlendirme çabası,
istenilen inançlı nesillerin yetiştirilemeyeceğinin bir ipucu
gibi geldi bana. Milli Eğitim 1739 sayılı temel kanununda
milli ve manevi değerlere bağlı nesillerin yetişmesi amacı
zikredilmişken. Şu ana kadar dinlediklerim arasında hiçbir
milli ve manevi bir bilgiye rastlamadım. En azından örnek-
ler üzerinden bir takım milli değerler, dini değerler akta-
rılabilir. Genellikle sınıflarda her kültürden öğrencilerin
olabileceği varsayımından yola çıkılarak onların psikolojik
ve sosyokültürel yapıları da dikkate alınır, diye ifade edilen
noktada hiç mi Müslümanlığın hatırı yok, diyesim geliyor.
Eğitimin uygulamalı yapıldığında akılda daha kalıcı olduğu-
nu vurgularken din dersinden bir örnek verilip "işte abdest
böyle alınır, namaz böyle kılınır" diye bir örnek kimsenin
aklına gelmez mi? Gelir de söyleyemezse vahim bir durum
değil mi sizce de?
Allah'ın isminin zikredilmediği bir eğitim, ne kadar
milli ve manevi bir eğitime yol verir ki? Milli Eğitimin
mensuplarının üzerinden bu korkuyu gidermek gerekir.
Vatanı için, bayrağı için canını ortaya koyabilecek nesiller
yetiştirmek istiyorsak çok doğal bir şekilde inancımızdan,
ibadetlerimizden örnekler verebilmeliyiz. Böyle bir ortamı
oluştururken gerilmemeliyiz.
Laik bir anlayışla eğitim verilmeye çalışılıyorsa İstiklal
Marşı'nı niye okuyoruz? "Elhamdülillah müslümanız" keli-
mesinin niye ağzımızdan kaçırıyoruz. Her Müslüman Türk
gencinin ve öğretmenin eğitim süreci içinde, bizi en güzel
şekilde yaratan Allah'ın ve o bilgileri bize mükemmelen
aktaran Peygamber Efendimiz (sav)'in sözlerine yer verip
öğretmen ve öğrencilerin uyulması gereken ahlaki kural-
lar ve çalışma ahlakı ile milli hedefler konusunda birliktelik
sağlamak gerekir.
"İnsanlara akıllarına göre hitap ediniz" hadis-i şerifi
o kadar çok eğitim kuramını derleyip toparlıyor ki! "Ne
için yapmadığınız şeyi söylüyorsunuz!" ayet-i kerimesi
dürüst ve ahlaklı insan yetiştirir ki! Daha nice nice öğretim
ilkeleri ve prensiplerinin ilahi kanunlardan ilham alınarak
deruhte edilebileceğini bilmeliyiz. Deist, ateist, satanist vb.
öğrencilerin yanında Hristiyan Yahudi ve benzeri dinlere
mensup öğrencilerin bulunma ihtimalini göze alıp yapılan
bu yorumlar geniş Müslüman öğrenci kitlesini rencide
edecektir.
Alemlere rahmet olarak seçilen Peygamber Efendimiz,
onu örnek diye gönderen Cenab-ı Allah, her kula hakkını
vermiştir. Bu öğretilerin terbiyesiyle yetişen Yunus Emre:
"Yaratılanı sevdim, yaratandan ötürü" diyerek en geniş
perspektifi gözler önüne sermiştir. Ben, sınavı geçip kendi
dar dünyasında çırpınan ve üç beş kuruş fazla maaş almak
için gayret eden bir başöğretmen olmak istemiyorum. Hak-
kı ve hakikati, en güzel şekilde yaratılmış olana aktarmak
için gece gündüz okumak ve onların kavrayacağı bir dil
üzerinden hitap etmek istiyorum.
AHMET TAŞTAN