Ahmet TAŞTAN'ın köşe yazısı.
Yürek coğrafyamızın kalbi olan Kudüs’e ve Kudüs’ün göz bebeği Mescid-i Aksa’ya zalim İsrail askerleri tarafından yapılan terbiyesizce (anlatmaya az geliyor) muamele içimizi yakmıştır. Her ramazan ayı geldiğinde Yahudilerin alışılmış bir sünneti imişcesine Mescid-i Aksa’ya saldırmaları, oradaki murabıtları (yani oranın koruyucuları dediğimiz Müslümanları) derdest edip huzursuz etmeleri hatta ters kelepçe yapıp mescitte yüzüstü yatırmaları biz Müslümanları çok üzmüştür. Üzülmemek mümkün müdür Mescid-i Aksa’yı kırmızı çizgi bilen için. Bazen merak ederim, neden Ramazan ayı seçilir ve harekete geçilir? Müslümanların Rablerine derin ibadet etmeleri onların ağrına mı gider? Kur’an-ı Kerim’de “Allah’ın sevgili oğulları biziz!” diyen Yahudilerden söz eder. Peygamber (sav) de “öyleyse ölümü temenni edin!” dediğinde ondan yüz çevirirler. Yeryüzünde öncelikle Müslümanlar için, sonra da tüm insanlar için iflah olmaz bir şer anlayışına sahiptir Yahudi zihniyeti. Nasıl bir karaktere sahip oldukları, dini nasıl tarif ettikleri, peygamberleri nasıl yalanlayıp inkar ederek katlettikleri, kitabın satırları arasında yerini almıştır. Kendi kafalarından uydurdukları “vaat edilmiş topraklara” kavuşmak için İslam coğrafyasında çıkarmadıkları fitne kalmamıştır. Kendi kadîm inançları için birçok inancı perişan etmiş akla gelmez politikalar geliştirmiştir. Mescide Aksa’ya saldıran Yahudi İsrail devletinin suyu kaynadı galiba. Bugüne kadar birçok ülkenin istikrarını bozmak için yaptıkları planlar, sonunda kendi ülkeleri için de geçerli olmaya başladı. İsrail halkı sokaklarda hükümetlerine karşı eylemler yapmaktadır. Uzun zamandır sokakları meşgul eden bu eylemler, yetkilileri de zora sokmakta. Belki de bu yüzden Mescid-i Aksa’ya saldıran Yahudiler, tekrar kendilerince gerçek düşmanın Müslümanlar olduğunu işaret etmektedir. Yeryüzünde fitne kalmayınca ya din de yalnız Allah’ın oluncaya kadar mücadeleye devam eden Müslümanlar, Yahudilerin bu tür saldırmalarını artık alışmış durumdalar. Oradaki bir avuç inanmış Müslümanın direnişi ve onlardan korkmaması Müslümanların yüzakı olmuştur. İslam düşmanlarından “incitici sözler duyacağı” Peygamber Efendimize Kur’an-ı Kerim’de söylenmiştir zaten. Medine’de devlet kuran Peygamber Efendimiz (sav), öncelikle bu devletin vatandaşları olarak gördüğü üç büyük Yahudi kavmini muhatap almıştı Medine sözleşmesini imzalarken. Lakin onlar Müslümanların sağlamış olduğu huzuru kabullenemediler. Medine düşmanları ile birlikte hareket ettiklerinde Peygamber Efendimiz (sav)’e çok sıkıntılar verdiler. Kendi kavimlerinden peygamber olmadığı için topyekûn hepsi inkar etmeye kalkmış ve hak ettikleri cezayı da almışlardı. Yeryüzünde fikren ve coğrafi olarak parçalanmış yaşayan Yahudi milleti, kara bir nokta gibi Müslümanların bağrına saplanan hançer olmuştur. İbadet ve huzur dolu bir Ramazanı ihya etmesi, onları birbiriyle uğraşmasına sebep olduğundan rahatsız etmektedir. Uydurdukları bahanelere kendileri bile inanmamakta ama zulüm yapmaktan da geri kalmıyorlar. Türkiye olarak en üst perdeden uyarılar ve kınamalar yapılmış olsa da kaşarlanmış zihniyetli bu insanlık düşmanı, ancak tehditten anlar, ancak zordan anlar. Bilmek gerekir ki Filistin topraklarında bu zulme “dur” diyecek yiğitler hiç eksilmedi. Onlar şöyle haykırmak üzeredir. Dayan kanlı mescid Mescid-i Aksa / Bu zulüm işkence sürmez asla / Filizleniyor kutsal yüce dava Kâfirlerin yapmadığı kalmadı / Filistin Filistin Rasul yılmadı Bir uyanış ki dağlar inliyor / Bir kıyam ki gökler gürlüyor. Bir cihad ki kalpler titriyor / Toprağına rahmet yağmuru yağdı / Filistin Filistin sabret az kaldı