“Günah, vicdanına ağır gelen ve insanların görmesini arzu etmediğin şeydir.” Hz. Muhammed (SAV)

İnsanın içinde bir yer vardır. Ne gözle görülür ne kulakla duyulur… İnsanoğlu, somut olarak ele alamadığı her şey gibi onu da inkâr etmeye meyillidir ancak -henüz duygularınız ölmediyse- yanıldığınızda sızlayan, doğru olanı yaptığınızda genişleyen, kötülüğün faili olmasanız bile seyircisi olduğunuzda daralan bir yer vardır.

Türk Dil Kurumu, bu kelimeyi “Kişiyi, kendi davranışları hakkında bir yargıda bulunmaya iten, kişinin kendi ahlâk değerleri üzerine dolaysız ve kendiliğinden yargılama yapmasını sağlayan duygu.” diye tanımlar. Evet, bildiniz. Bu yerin adı vicdandır.

Kimi zaman kafamızın içinde zonklayan bir çağrıdır kimi zaman da göğsün tam ortasında sızlayarak kendini hatırlatır. Kimininki için körelmiş deriz kimininki ise öyle keskin görür ki bir an bile susmaz ancak her ne olursa olsun insanı insan yapan en derin mecra orasıdır.

Elimizle, gözümüzle baştan ayağa birer mucizeyiz fakat etrafa bakıp bir ömür mucize aramaktayız. Elimizi vicdanımıza koyarsak, kâinatta var olan her şeyin ne denli mucizevi olduğunu da görür, inkâr edemeyiz. Demek ki vicdan sadece doğruyu yanlıştan ayırma yetisi değil çok daha ötesidir.

Her birimizi tekâmüle erdirecek kavramların başında gelir. Sokakta aç kalan bir kediyi doyurduğumuzda, bir çiçeğe su verdiğimizde, bir çocuğun gözlerine baktığımızda; birinin gözündeki ışık, yüreğindeki sıcaklık olduğumuzda vicdan da ruhumuzun karanlık odalarını bir kandil misali aydınlatır.

Bazen fırsat ayağımıza kadar gelir, öyle durumlarla karşı karşıya kalırız ki vicdan ile hareket etmiş olsak cennet ırmakları adımızı çağırır ancak bazen en zor sınavlarımızı kendimizle veririz. Yol ayrımlarında atacağımız her adımı daima vicdanımıza kulak vererek seçmiş olsak, insanlık adına hatrı sayılır yararlar sağlamış oluruz.

Yalanlara, korkulara, hırslara, ihtiraslara bu kadar kolay kanıp da yönelmesek, akıbetimizin belli olduğunu her daim hatırlasak bu gezegeni mükemmel bir yer haline getiririz. Değil mi ki amel defterimiz insanlık adına iyi şeyler bıraktığımızda açık kalacak, demek ki biz insanlar pusulamızı vicdan kılsak iki cihan saadetine de nail olacağız.

Vicdan, tüm otoritelerin ötesine geçer, geçmelidir. Tüm kanunlar, gerçek bir vicdanın karşısında soluk kalır. Çünkü kişinin iç yasasının verdiği cevabın sesi nereye gitse yankılanır. Kalbi atıyorken, kanı dönüyorken bu sesi duymak her zaman kolay olmayabilir.

Toprağın üstünde debelenip durmaktan yaradılış amacını unutan insanoğlu, toprağın altına girdiğinde ve tek başına kaldığında, vicdan karşısında hiçbir kaçış yolu bulamaz, hiçbir bahanenin ardına sığınamaz.

Bugünün dünyasında, insanoğlu böylesine hipnoz olmuşken, kötülüğün kulakları sağır eden albenisi karşısında biraz olsun durup nefes almalı ve kendimize şu soruyu sormalıyız: Kalabalıkların içinde vicdanı koruma çabası mı daha zordur yoksa simsiyah gecenin ortasında vicdan ile baş başa kalınca cevap bulamamak mı?

Bedriye KIRDAR

Eğitimci