Bu hafta spesifik bir konu üzerine mütalaa edecektim, lakin hafta sonu sinir bozucu bir kaç hadise olunca, sıcağı sıcağına konuşmak elzem oldu…
Bilene malum, doğuştan Trabzonlu ve Trabzonsporluyum, bu durumla iftihar ediyor, bulunduğum her yer, her makam ve mevkide, hal ve hareketlerimle, tavır ve davranışlarımla benim üzerimden bu” camiaya laf gelmesin” titizliği içerisinde yaşadım. Bu minval üzere olmaya gayret ettim. “Bize Her Yer Trabzon” cümlesinin açılımında bu var işte, biz yaşadığımız memleketi, coğrafyayı memleketimiz bilir, öyle çalışır, öyle sahip çıkarız… İstisnası olsa da genelimiz çalışkan, vatanperver, milliyetçi muhafazakâr biliniriz… Saygı, sevgi, merhamet şiarımızdır, dünyanın her yerinde bu böyle, her türlü zor meselede taşın altına ilk biz koyarız elimizi, dar zamanların insanıyız kabul edin…
Sekiz yüz bin nüfus yaşıyor el an Trabzon’umuzda, yirmi katı dünyanın her yerinde… Birçoğumuzun evlatları, torunları bulundukları yerin nüfusuna kayıtlı olunca, net sayıyı bulmak mümkün değil artık. Çoğuz yani, çok fazlayız şu dünyada…
Trabzon demek, ülkenin çimentosu, siyaset, ekonomi, bilim, sanat, eğitim, din, mizah, yönetim ve organizasyon… aklınıza gelen her alanın lokomotifi demek. Trabzon demek, cesaret, feraset ve basiret demek. Trabzon demek, zor ama çok zor şartlarda hayata tutunmak, gerektiğinde dünyaya kafa tutmak, gerektiğinde pire için yorganı da, evi de yakmak demek, Trabzon demek, üç günlük dünyayı da ciddiye almamak, gözünü de budaktan sakınmamak demek….
Ulu orta dine küfreden adamı, gayrimeşru bir meseleye konu olan şerfsiz bir şahsı, kadına, çocuğa şiddet uygulayan bir densizi, milletin gözü önünde pataklayan birini gördüğünüzde :“kesin Trabzonludur” diyorsunuz ya, evet kesin Trabzonludur o… Bir cemiyette, bir köşede, etrafında bir kalabalık, kahkahalarla gülüyor, neşeyle eğleniyorsa, o ortadaki adam, o ortamı kaynatan şiveli, güler yüzlü, o doğuştan stand-up, bir Trabzonludur işte…
Şuraya geleceğim, Trabzon demek en çok ta Trabzonspor demektir… Trabzonspor, benden bir yıl sonra doğdu, 67 de yani… 74 te birinci lige çıktı, 76 da ilk şampiyonluğunu kazandı… Sonrası malum, İstanbul dukalığını yıktı bu takım, Avrupa’yı salladı, Anadolu’nun kahramanı oldu bu alanda sayısız gurur yaşattı bu memleketin insanına… Hamiler, Şenol’lar, Ünal’lar, Kemal’ler, Turgay’lar, Necati’ler, Ali Kemal’ler, Dozer Cemil’ler rol model oldu çocuklarımıza, onlarla üzüldük, onlarla sevindik biz, onlarla yaşadık en güzel çağlarımızı… Koca bir şehir, et ve tırnak, tek yürek büyüdük… Kendi yağımızla kavrulduk, el açmadık, himmet beklemedik kimseden, böyleydik, böyleyiz işte…
Trabzonspor’un hikâyesi uzun, bizimki ise tek cümle… “Trabzonsporlu doğduk, Trabzonsporlu öleceğiz” yense de öyle olacak, yenmese de, şampiyon olsa da öyle olacak, olmasa da…
Trabzonspor’un mevcut kadrosunu say desen sayamam. Bu kadar yabancıyı kadrosunda görmekten zerre miskal memnun da değilim. Hoş ülkemizde bu kadar yabancının olması hazmedilecek bir durum da değil ya. Hazmedemediğim onlarca konu var anti parantez söyleyeyim.
Futbol, özellikle şu sıra, başından sonuna pislik içinde. Seyircisi, görgüsüz, insafsız, şiddete meyilli, küfürbaz (edeplisini tenzih ederim)…
Futbolcusu, çakal, gamsız, ruhsuz, şan şöhret ve para için yapamayacağı şey yok, zengin ve şımarık (edeplisini tenzih ederim)…
Antrenörü, hocası kazanmak için her şeyi mubah gören bir muhayyilede… Yine ahlaklısını tenzih ederim de kulaklarımla şahit olduğum bir anekdotu fikir verisin diye anlatayım…. U11, yani 11 yaşındaki çocukların müsabakasında, ceza sahasında topu kaptıran sporcusuna kenardan, “Ulan eşşoğlueşşek, atsana kendini yere” diye bağıran hoca gördüm ben… O çocuğun ileride nasıl bir sporcu olacağını tasavvur edin siz…
Yöneticisi öyle bu sektörün, paraların, milyon milyon Euroların döndüğü bu alemde mafyası da var, para aklayanı da, rüşvetçisi de var, tehdit edeni de (zinhar çok edeplisi, ahlaklısı, adam gibi adam olanı da var tenzih ederim)…
En, en, en kötüsü de hakem meselesi… Kendimi bildim bileli, maç biter, hakem konuşulur bu ülkede… Hakem hataları üzerine, “oynat Uğurcuğum” temalı saatler süren programlar, canlı yayınlar yapılır bu ülkede… Bir gram değişmedi, bir arpa boyu mesafe alınmadı…
Var geldi sevindik, hakem hataları sıfıra yakın olur dedik, olmadı, yabancısını getirdik tutmadı… Hakemler, el birliğiyle maçları katletmeye devam etti, edecek te… Trabzonspor’un “buz” gibi golünü iptal eden “VAR” ile, golü iptal eden “yok” hakemi, bunca emeği zebil ettiğinin sabahı uyandığında, evlatlarının suratına, bir adam, bir baba, bir erkek gibi nasıl bakabiliyor, anlamak mümkün değil…
Bir insana hakemliği, futbol hakemi olmayı sevdiren, bu mesleği tercih ettiren motivasyon nedir?, yönettiği her maçta, milyonlarca kişiyi ardından sövdürecek kertede taraflı, haksız, yanlış karar verdiren mekanizma nasıl bir yapıdır… Özellikle bazı takımlara bir ayrıcalık, pozitif ayrımcılık yapma hevesi nedir, nasıl bir duygudur böylesi ahlaksızlıklarla anılma duyarsızlığı…
Hakem Trabzonspor’u bir defa daha katletti velhasıl… Hafta sonu İnegölspor’umuz da bir densiz hakemin kurbanı oldu maalesef… Kınıyorum, iğreniyorum, üzülüyorum…
Kendi duygularım üzerinden yazıyorum Trabzonspor’u, hadsizliğimi bağışlayın. Trabzonspor bu şehrin, milyonlarca Trabzonlunun kırmızıçizgisi, vatan, bayrak, İslam söz konusu olduğunda da aynı çizgideyiz biz… Çok defa sınandık bu alanlardan, çok tahrik edildik, çok mağdur edildik, çok defa büyük oyunlara alet edilmeye çalıştılar bizi, fetöcüler eliyle, misyonerler eliyle, soytarı ve ayyaşları eliyle…
“İyi hakem problemi yok ülkenin, iyi insan problemi var” dedi Fatih Tekke, bilgece konuştu, adam gibi konuştu…
“Adam gibi oynayın bileğinizin hakkıyla yenin, yerli olun, milli olun, merhametli olun, insaflı, izanlı olun, saygılı, erdemli olun da varsın puan da onların olsun, şaibeli kupa da onların olsun” diyorum ben de…
Benim taraftarlığım bu kadar, fanatizm yok, vandalizm yok, sade bir aşk var…
Aşkın gözü de kör olur ayrıca, ufağı tefeği görmez…
Üzmeyin bizi, gelmeyin üstümüze, lazımız bu ülkeye…