Ahmet Taştan yazdı

Kafasına koymuştu genç kız, seneye İstiklal Marşı Güzel Okuma yarışmasına katılacak ve derece yapacaktı. Eğer bunu seneye başaramazsa eğitimine devam edeceği bir lisede bu amacına ulaşmak için çabalayacaktı. Niçin İstiklal Marşı yarışmasına katılıp birinci olmayı istiyordu. Dr. Emin Acar İmam Hatip Ortaokulunda okuduğu şu günlerde Mehmet Akif Ersoy'u anlatan eğitimci-yazardan İstiklal Marşı'nın değerini dinlemiş ve çok etkilenmişti.

İslam şairi Akif'in karakterini ve şahsiyetini öğrendiği konferansın, hayatını değiştirebilecek güçlü izler bırakacağını düşünmemişti. Böyle büyük insan olabilmek için gayret etmek gerekiyordu. Onun annesini ve babasının nasıl değerli insanlar olduklarını öğrenince şanslı denebilecek bir çocukmuş Mehmet Akif.

Babası, Arnavutluk'tan gelip İstanbul'a yerleşmiş, Fatih müderrislerinden temiz Tahir Hoca Efendi; annesinin de Buhara'dan İstanbul'a gelmiş Emine Şerife Hanım olduğunu duyunca şahsiyetinin oluşmasında ailesinin

etkisinj düşünmüştü. Zira elinde mikrofonu ile sahnede gezerek konuşan eğitimci-yazar konferansını verdiği kişilerin anne babasının egitimlerine dikkat edermiş.

Şimdilik  İmam Hatip ortaokulu 7. sınıfta okuyan genç, İstiklal marşı yarışmasına katılacak ve kazandığı ödülü de almayacaktı, o şiirin şairi Mehmet Akif gibi.

"Ya hamiyetsiz olaydım ya da param olsaydı" dediği 75 yaşında, dam aktarırken üşütüp hasta olan Seyfi Baba'yı anlattığı şiirinde ne kadar yoksulluk çektiğini de anlatmıştı. Onca yoksulluğa rağmen sipariş üzerine marş yazılmaz, milletin için yazılandan para alınmaz anlayışıyla 500 liralık parayı reddetmiş ya... 

Öyle yapmak istiyordu belki bazılarına mesaj olur düşüncesi ile.

Anlattığı onca bilgiden sonra cebinden küçük bir not defteri çıkardı. "Ben söyleyeyim, siz anlatmadığımı bana söyleyin, demişti.

Şimdi bir elinde mikrofon öbür elinde not defteri Akif'in özelliklerini tek tek zikretti.

Birincisi;  öğrenmeyi çok sever, dedikten sonra baytar mektebinden okul birincisi olarak mezun olduğunu söyledim mi diye sordu. salondaki arkadaşları güçlü bir eveeet dedin diye uyardı.

İkinci olarak, spor yapanlari göreyim  deyince konuşmacı herkes elini kaldırdı. Mehmet Akif spor yapmayı çok severdi. Mesela İstanbul boğazını yüzerek geçer civar bölgelerde güreşler tutar, tramvaylara pek binmez ve gülle atmada dereceleri vardır, vb. gibi bilgiler verdik mi diye sordu. Tekrar o gür ses salonu inletti.

Üçüncü olarak, Milli şairimiz haksızlığa asla dayanamazdı. baytar okulundayken birini haksız yere işten çıkarmışlardı. bu olay karşısında istifa dilekçesini verdi. fakat o memuru geri aldılar. Akif gibi bir elemanı gözden çıkarmadılar.

Mithat Cemal ile sözleşmişlerdi. Hava çok bozuktu ve boğazdan karşıya geçilemez düşüncesi ile komşusuna geçmişti fakat Mehmet Akif, tam zamanında Mithat Cemal'in kapısını çaldı. Onu evde bulamayınca, bir yıl konuşmamıştı. Her şeye rağmen sözünde durmuştu. Dördüncü olarak bunu da söyledim mi?

Beşinci olarak Akif'in bu toprakları çok sevdigini söylemiş olmalıyım. "Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda." İşgal altından kurtulsun diye cami cami, kürsü kürsü gezerek vaazlar etti. En meşhuru da Kastamonu Nasrullah camiindekiydi.

Bundan da bahsettim, dedi konuşmacı. Ortaokullu genç, hala etkisiden çıkamamıştı konuşmanın.

Mehmet Akif Ersoy'un, kendi şiirleri yanında okunduğunda çok mahçup olduğunu ve boncuk boncuk terlediğini anlattım mı, dediğinde coştu yüreği. Artık mutlaka bir kitap alıp onun hakkında daha geniş bilgi edinmeliydi.

Edebiyatçı yazar bir şey söylemeyi unuttum, diyerek kapıya yönelen gençleri kürsüye döndürdü.

"Ben, İnegöl İmam Hatip Lisesi Mezunlar Derneği başkanıyım. İnegöl'de bizim okulumuzdan başka derneği olan bir okul daha  yok."