Kültür, insan yaşamında olduğu gibi toplumsal yaşamın da en önemli ögelerinden biri. Bu anlamda kültürün çok değişik tanımlamaları bulunmakla birlikte en çok bilinenleri ifade etmenin yararlı olacağını ifade etmek istiyorum.

Kültür, bir toplumun duyuş ve düşünüş birliğini oluşturan, geleneksel hale gelmiş her türlü yaşayış, düşünce ve sanat varlıklarının bütünü olarak tanımlanmakta. Bu tanımlamanın yanında tarihsel ve toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan her türlü değerleri kullanmak, sonraki kuşaklara iletmek, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü göstermek için kullanılan araçların tümü olarak da tanımlanabilmekte.

Kültür, çok geniş kavramı olan bir değer. O kadar geniş bir kavram ki adeta bir nefes alış verişi gibi insan, toplum, dünya için elzem.

Bireyin, su içme biçimi, yemek yeme biçimi, oturuş kalkış biçimi, temizlik biçimi, eğitim düzeyi, toplumsal ve bireysel değerlere karşı duruş biçim, ebeveyn ve kardeşlerine karşı davranış biçimi, hak, hukuk ve etik kurallara riayet ediş biçimi, inanç değerleri, bireyin kültürü olarak karşımıza çıkmakta.

Bir ailenin yaşam döngüsü içinde o ailenin bireyleri arasında ki ilişkileri, iletişim ve davranış biçimleri, o ailenin örf adetlere bağlılıkları, inanç değerleri, evin içinde ki yaşam düzeni, ailenin ekonomisine değer katma biçimleri de ailenin kültürünü ifade etmekte.

Bir ülkenin sosyolojik kültürü, nüfus kültürü, siyasal yapılanma kültürü, siyaset kültürü, ekonomik kültürü, adalet kültürü, demokrasi kültürü, eğitim modeli kültürü, inanç kültürü, sağlık kültürü, trafik kültürü, çevre kültürü, dil ve din kültürü, folklor kültürü, sanat kültürü, iş yapma ve yaptırma kültürü, inşaat kültürü, alt yapı kültürü, kısacası yaşamın her alanın bir kültürü var. Toplumların kültürel farklılıkları hem bireyleri hem de toplumları birbirinden ayıran en önemli yaşam biçimi.

Bireysel ve toplumsal kültür o kadar yozlaştı ki varsa yoksa her şey para. Bugünün kültürel yaşamı bize sözlerini Rüçhan Çambay’ın yazdığı, Ajda Pekkan’ın seslendirdiği ‘Para, para, para’ şarkısının hayat bulmuş hali gibi.

Para para para

Gariptir insanlar oğlu neler yaratmış

Yarattığı her bugün dünü aratmış

Aklı ile her şeyin sırrını bulmuş

Kendi yarattığı putun kölesi olmuş

Para, para, para

Varlığı bir dert yokluğu yara

Para, para, para

Yokluğu başka dert fazlası bela

Para, para, para

Gömeceğim seni bir gün mezara.

Günümüz insanı birçok değerini kaybetmiş görünüyor. Bu kaybediş sadece kendi insanımız ile ilgili olmayıp bütün insanlık için geçerli. İnsanlığın kayıp ediş öyküsü o kadar derin ki konu sözle ya da yazıyla anlatılacak gibi değil. İnsanlar duygularını, yaşayış felsefesini, geleneksel yaşam biçimini de kaybetmiş. Hani bazen eskiden bunlar yoktu ama şimdi her şey var. Her şey var ama maalesef hiçbir şey yok gibi.

Bir zamanlar adamlar adam gibi adamdı; kadınlar da kadın gibi kadındı. Söz ağızdan çıktığı zaman o söz ağzından çıkan kişinin namusu olurdu. Aşklar bile farklıydı, Ferhat ile Şirin; Leyla ile Mecnun gibi sevilirdi. Sevgi mezara kadar olurdu, pazara kadar olmazdı. Solcu dediğimiz gençler adam gibi solcuydu, inandığı değerler için gözünü kırpmadan canını darağacında feda ederdi. Sağcı dediğimiz muhafazakâr ya da milliyetçi gençler adam gibi sağcıydı, inandığı değerler uğruna seve seve canlarını feda ederlerdi. Ülkemizin acilen ama çok acilen kültürel bir devrime ihtiyacı var. İktidarlar, eğitim modelini; İnsan yetiştirme düzeni üzerine yeniden kurgulamalı. İnsan ve kültür kavramlarını merkeze alan bunu bir gergef gibi işleyecek yeni bir düzeni hayata geçirebilmeli. Belki o zaman kültürün hâkim olduğu insan yetiştirme düzeni kurulmuş olur.

ÖZER YILMAZ