Tarih, coğrafya ve kültürün iç içe geçtiği bir noktada İnegöl, sadece bir şehir değil, aynı zamanda Osmanlı’nın kuruluş hikâyesinde özel bir yere sahip coğrafyanın da adıdır. Bu noktada Ertuğrul Gâzî’nin İnegöl ile olan münasebeti, sıradan bir siyasi temasın ötesine geçerek, kaderi belirleyen stratejik bir ilişkiye dönüşmüştür.

Ertuğrul Gâzî’nin Söğüt’e yerleşmesi, yüzünü batıya çevirmesi, bir ayağını Domaniç Dağları’na diğerini ise Cebel-i Ermeniye (bugünkü Ahî Dağı) üzerine koyması, coğrafyanın tarihe nasıl yön verdiğinin en canlı örneklerinden biridir. Bu iki dağın arasında ise İnegöl Ovası yer almakta, bölgenin Bizanslı yöneticisi Aya-Nikola, Karakeçili Aşiretinin yaylak ve kışlak hareketlerini yarım asır boyunca sürekli rahatsız etmiştir.

Her ne kadar bu saldırılar ve huzursuzluklar sürmüş olsa da, Ertuğrul Gâzî dönemin siyasi dengelerini gözeterek İnegöl Tekfuru’na karşı doğrudan bir askerî harekâta girişmemiştir. Bunun yerine, Rumca bilen, güçlü ve tecrübeli bir komutan olan Samsa Çavuş’u ve kardeşi Sülemiş’i görevlendirerek bölgeyi kontrol altında tutmayı tercih etmiştir. Nitekim 1281 yılına kadar Samsa Çavuş ve kardeşi, Domaniç ve Ahî Dağı’nı adeta bir set gibi koruyarak İnegöl’den gelebilecek taarruzlara karşı bir güvenlik hattı oluşturmuşlardır.

Tarihî kayıtlarda İnegöl yöresinin Antiktoma adıyla, Domaniç’in ise Toma’nın oğlu anlamına gelen “Tomaliç” adıyla anılması dikkat çekicidir. Günümüzde hâlâ varlığını sürdüren Tomalı Köyü, bu tarihî bağın yaşayan tanığı gibidir. Baba-oğul arasındaki bağı andıran bu ilişki, İnegöl-Domaniç coğrafyasının tarihî kaderini de özetler niteliktedir.

1231 yılında Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubad’ın tasvibiyle Ertuğrul Gâzî’nin Söğüt, Domaniç ve Ahî Dağı çevresinde düzenlediği askerî harekât, bölgenin kaderini değiştirmiştir. Bu harekât sonrası İnegöl, Karacahisar ve Bilecik tekfurları Selçuklu nüfuzu altına girmiştir. Böylece Ertuğrul Gâzî, uç beyliği kimliğini pekiştirerek bu toprakların siyasal ve askerî sorumluluğunu üstlenmiştir.

1237 yılında Alaaddin Keykubad’ın suikast sonucu ölümüyle Anadolu’daki dengeler değişmiş, Ertuğrul Gâzî de siyasetini barış ve hoşgörü temeli üzerine kurmuştur. Bu dönemde Harmankaya Tekfuru Köse Mihal başta olmak üzere Bilecik ve Lefke (Osmaneli) tekfurlarıyla samimi dostluklar geliştirmiş, yayla dönüşlerinde onlara hediyeler sunmuştur. Ne var ki Karacahisar ve İnegöl tekfurları bu barış ortamına katılmamış, gerginliklerini sürdürmüşlerdir.

Bugün İnegöl’ün büyük caddelerinden birine ve yeni bir mahallesine Ertuğrul Gâzî’nin adının verilmiş olması elbette kıymetli bir kadirşinaslıktır. Ancak bu isimlendirmelerin ötesinde, Ertuğrul Gâzî’nin İnegöl ile kurduğu derin tarihî bağın daha kapsamlı bir şekilde yaşatılması gerektiği açıktır. Çünkü Ertuğrul Gâzî sadece Osmanlı’nın kurucu atası değil, aynı zamanda İnegöl coğrafyasının da tarihî mimarlarından biridir.

Tarih, yalnızca kitaplarda değil, yaşadığımız şehirlerin sokaklarında, caddelerinde ve kültüründe nefes alır. İnegöl, Ertuğrul Gâzî’nin stratejik hamlelerinin, sabırlı bekleyişinin ve barışçı siyasetinin izlerini taşımaktadır. Bugün bize düşen görev, bu mirası yalnızca isimlerle değil; bilinçle, kültürel faaliyetlerle ve tarihî mirasa sahip çıkacak adımlarla yaşatabilmektir.