Recep Akakuş yazdı

1574-1730 yılları arasında geçen 156 yıllık süre, Osmanlı tarihinde “duraklama ve gerileme devri” olarak değerlendirilmiştir. Şüphesiz bunun belirtileri, yalnız imparatorluk merkezi olan İstanbul’da değil; ülkenin her tarafında görülmeye başlamıştır.

Söz konusu belirtilerin en acı ve ruhen en yıpratacı olanı, ülkenin hem garp cephesinde ve hem de şark cephesinde sınırların korunamamsı ve 1699 yılında vukû bulan Karlofça Antlaşması ile garp cephesinde oldukça geniş toprak kaybına uğranılmasıdır.

Merkez-İstanbul’da sık sık yapılan iktidar değişiklikleri ve devlet ricali arasında görülen kıyasıya rekâbet, ülkeye geniş ölçüde istikrarsızlık getirmiştir. Çocuk yaşta şehzâdelerin, tahta taşınması, valide sultanların ve saray ağalarının-fiilen-yönetime nüdâhele etmeleri, imparatorluk merkezinde dahî emniyet ve güvenliği ortadan kaldırmıştır.

Depremler, yağmalar, gasplar, soygunlar ve de kasda dayalı olarak çıkartılan yangınlar, İstanbul’u yaşanmaz hale getirmiştir. Öyle ki Sultan II. Osman’dan itibaren Osmanlı hükümdarları, değişik sebpler ile de olsa, İstanbul dışında serhad şehri olan Edirne’de ikāmet eylemeye başlamıştır.

Sultan II. Mustafa (1695-1703) örrneginde görüldüğü üzere bu kaos durumu, kanlı bir ayaklanmaya sebep olmuştur . İsyancılar, Sultan II. Mustafa’nın kayınpederi olan Şeyhü’l-İslâm Hacı Feyzullah Efendiyi “müsle=işkence” yaparak öldürüp parçalamışlar ve cesedinin parçalarını da Tunca Nehri’ne atmışlardır.

Anadolu coğrafyasına gelince bu coğrafyada çıkan celâlî isyanlarından birçok yerleşim alanı derinden etkilenmiştir. Bunlların başında -hiç şüphesiz- İnegöl de gelmektedir. Çünkü İnegöl, fizikî coğrafyası itibariyle derbendler beldesidir. Dış dünya ile irtibatı, “bel” veya “derbend” adı verilen geçitler aracılığı ile sağlanmaktadır.

Söz konusu geçitleri korumak ve hassas yörelerde emniyet ve güvenliği sağlamak üzere; derbendci teşkilâtları kurulmuştur. “reâyâ + derbendci + yaya birliği” kompozisyonu içinde kurulan bu teşkilât, çıkan celâlî isyanlarına karşı yeterli olamamış; aksine birçok zaman bu teşkilât mensupları, isyancılar ile işbirliği yapmışlardır.

Bu nedenle Domaniç-İnegöl bağlantısını sağlayan Domaniç derbendi ve tarihî ipek yolunun Bursa ayağı üzerinde yer alan Ahî derbendi, bu dönmde seyyah ve tüccarlar için ölüm kusan geçitler haline gelmiştir.

Bursa İnegöl arasında yer alan”Ulular derbendi” ile İnegöl-Yenişehir arasında yer alan “Akbıyık veya Delikli kaya derbendi” de yine bu dönemde emniyet ve güvenlik açısından tehlikeli yerler haline gelmiştir.

Evliya Çelebi, 1640 ve 1670 yıllarında yaptığı seyahat sırasında Domaniç derbendi’nden geçerken eşkiya baskınından nasıl güç belâ kurtulduğunu yana yakıla anlatmıştır. Bu arada Evliya Çelebi, o yıllarda İnegöl kasaba merkezinde yaşanmakta olan sosyal ve ekonomik hayatın canlılığına da temas etmiştir.

Özellikle İnegöl halkının misafirperverliğinden, sıcak-kanlı kişiler oluşundan, canlı ve hareketli pazarlarından bahsederken ak ekmeğinden, al yanaklı genç kızlarından ve de manda sütü kaymağından da söz etmeyi unutmamıştır.

İshak Paşa Külliyesi’nde yer alan medrese’de yapılan eğitimden de Evliya Çelebi, ayrıca bahsetmiştir.