Ahmet Taştan yazdı

İçine kapanık sessiz uzak köşede oturan genç yazar, biraz daha kurguya yönelecek ve 20-30 yıl sonraki bir zamandan bugüne bakacaktı. Bugün henüz taze yaşananların sıcaklığını yüreğinde yıllar sonra hissedecek ve çoluk çocuğuna belki de torunlarına anlatacaktı.

"Sizin yaşlarınızdaydık, diyecekti bir yazarlık kursuna katıldık okulda. Rehber öğretmenimiz edebiyatçı bize sürekli: "Yazar, çağının şahididir çağında olan her şeye dikkat kesilir, toplumun ortalamasından daha hassas bir yüreğe sahip olmalıdır.

Bugün eli kalem tutan biri olarak, dünyanın dört bir tarafında sosyal patlamalara sebebiyet veren zalim ve vahşi İsrail’in zulmünü; mazlum ve masum Gazzeli çocukların ve kadınların acılarını yazmadan yapamazsınız" sözünü hatırlayacaktı.

Bugünkü vurdumduymazlığın 20-30 yıl sonra o kadar acıtacağını hiç düşünmemişti. Şimdi hatıra dediğinde aklına önce bu sessiz ve etkisiz duruşların yüreğine sıktığı acıyı, sonra da covid gibi bir salgın hastalığın nasıl yutturulduğunu anlatacaktı.

Az önce edebiyatçının "kurgu romanlar yerine, hem yaşanmış hem de roman tadı veren hatıra kitaplarını okumanızı tavsiye ederim" dedikten sonra biraz gurur biraz övünçle sıraladığı hatıra kitaplarının ismini tek tek saydı.

 Peygamber aşığı Ali Ulvi Kurucu’nun 5 ciltlik “Hatıralar”ı, Müthiş bir edebiyat Hocası  Mahir İz'in “Yılların İzi”, Büyük İslam Alimi Prof. Dr. Yusuf Karadavi’nin 2 cilt Hatıralarım (Köy ve Mektep Çocuğu), yine Ülkemizin önemli ilahiyatçı Prof. Dr.  Hayrettin Karaman’ın, 3 cilt Bir Varmış, Bir Yokmuş (Hayatım ve Hatıralarım),  Askerin Romanı (Bir Albay'ın Hatıraları) Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma’nın Pervari’den Paris’e isimli kitaplarını okuduğunu söylemesi onları bile şaşırtmıştı.

 Övünmekte elbette haklıydı. Fakat genç yazarların en çok dikkatini çeken şey: “Bir insan tanımak, bir kıta keşfetmek kadar değerlidir” sözüydü. “O yüzden objektif değil diyerek bir hatıratı okumamak, yok saymak, büyük cahillikti.

Üç beş kelimeyle özetlenebilecek bir ömrün içine, anlatmakla bitmeyecek, övünmekle tükenmeyecek başarılar, birer inci gibi dizilmişse, okuyana muhakkak yol gösterir.

Hiç kimseye hesap vermeden, bir karşılaştırma ve kıyas yapmadan yazılmış olan hatıraların objektifliği tartışıldığı kadar samimiyetinin ve dürüstlüğünün de öne çıkarılması lazım. Samimi bir gönülle ele alınmış o hatıralar içinde nice tecrübeler, nice yol gösterici yaşanmışlıklar söz konusu.

Hani televizyonlarda “Gerçek hayattan alınmıştır” diye araya sıkıştırılan dizi ibaresinin izleyiciyi etkilemesinden daha kuvvetli bir etkilenmeye açık olmalıdır hatırayı okuyanlar. “Tarihi, galipler yazar” sözü de kabul görüyorken hangi kıstasa göre yazdığını da düşünmek lazım.

Bunları düşünürken kağıtlar yavaş yavaş renk değiştirmeye başlıyordu. Güneş kendini uzaktaki dağların arkasına saklarken tavanda bir aydınlanma oldu… Bir şeyin bitişini ilan eden zil sesi noktayı koymuştu.