Çağımızda ve özellikle sosyal medya kullanıcıları arasında dillere dolanan yeni bir kavram ortaya çıktı:

Overthinking ya da Türkçesiyle aşırı düşünmek.

Sosyal medyada sık sık komedi durumu olarak yansıtılan, komik görsellerle eşleştirilen ve çoğu insan tarafından ‘ben de böyleyim’ diyerek normalleştirilen aşırı düşünmenin aslında psikolojik sağlığımız açısından bakıldığında o kadar da masum bir şey olmadığını fark ediyoruz.

Günün herhangi bir anında aniden zihnimizi ele geçirebiliyor. Sabahları dişlerimizi fırçalarken ‘Acaba dün yanlış bir şey söyledim mi?’ diye düşünüyoruz.

Okula veya işe giderken sürekli kendimizi derin düşüncelerle boğuşurken bulabiliyoruz. Arkadaşlarımızla bir kahve içmek için buluştuğumuzda belki de kendimizi sohbetten kopmuş ve içten içe sürekli düşünürken buluyoruz.

İyi ya da kötü olsun, sürekli düşünmek bizi yaşadığımız andan uzaklaştıran bir alışkanlığa dönüşüyor.

Buradaki kritik nokta şudur: Düşünmek elbette insanı insan yapan en temel yetilerden biridir.

Sorun, düşüncenin bizi ileri taşımak yerine olduğumuz yerde kilitlemesidir.

Sağlıklı düşünme, eyleme alan açar; aşırı düşünme ise eylemi erteler.

Bir konuda ne kadar düşündüğümüzden çok, düşüncenin bize ne yaptırdığı belirleyicidir.

Bir şeyi durmadan döne döne düşünmek, ruh sağlığımız açısından düşündüğümüzden daha yıpratıcıdır.

Aşırı düşünme, depresyon, anksiyete ve diğer ruh sağlığı bozukluklarından kaynaklanabilir. Ayrıca bu ruh sağlığı sorunlarına katkıda bile bulunabilir.

Peki bu döngüden çıkmak mümkün mü? İlk adım, aşırı düşünmenin bir kişilik özelliği değil, öğrenilmiş bir zihinsel alışkanlık olduğunu fark etmektir.

Her düşünce gerçeği yansıtmaz; her senaryo gerçekleşmek zorunda değildir.

Zihnin ürettiği her soruya cevap vermek zorunda olmadığımızı kabul etmek, önemli bir rahatlama sağlar.

Düşünceyle aramıza küçük bir mesafe koyabilmek —“Şu an zihnim yine olasılık üretiyor” diyebilmek— kontrolü geri kazandırır.

Aşırı düşünmenin panzehiri çoğu zaman “daha fazla düşünmek” değil, yapmaktır.

Küçük adımlar, net sınırlar ve gerçekçi beklentiler zihni sakinleştirir. Çünkü zihin, belirsizlikte değil; deneyimde ve harekette rahatlar.

Zehra DURMUŞ

Psikolog & Aile Danışmanı