İnegöl’de 197 cami, 67 kuran kursu, 471 imam, 190 okul, 4200 öğretmen var.
Üstüne onlarca Vakıf, Dernek, Cemaat, STK ve güvenlik güçleri...
Bilmem kaç bin anne ve baba var.
Her alanında dürüstlüğün ve vicdanın kalesi olması gereken kurumlarımızın sayısını yazdım.
Toplumun her kesimi konuşuyor, ama kimse duymuyor.
Ateş düştüğü yeri yakar sanıyorduk;
Oysa bu ateş İnegöl’ün her tarafını sarmış durumda.
Çok yakında senin evini de yakacaktır.
O iş için yardım talep eden annelerle, çocuğunu tutuklatmak için yalvaran babalarla muhatap oldum. Bu, sadece bir asayiş sorunu değil,
Bir toplumun vurdumduymazlığının kimyasal hâlidir.
Cami kürsülerinden anlatılıyor
Okullarda seminerler veriliyor.
Evlerde anlatılıyor. Bir türlü olmuyor.
Toplumun her kesimi konuşuyor, ama kimse duymuyor.
İş çığırında çıkmış durumda
Sayı azalacağına her geçen gün çoğalıyor.
Sanki din, vicdan değil, ritüel hâline geldi.
Eğitim, artık insan yetiştirmek yerine sınav kazandırmakla meşgul.
Aile, artık sevgi yuvası değil, sessiz bir otel oldu.
Evlerde sofrada kimse kimseyle konuşmuyor.
Camiler dolu, sanki kalpler boş.
Okullar dolu, sanki değerler zayıf.
Eğitimde bilgi verildi sanki bilinç verilmedi.
İbadet öğretildi sanki merhameti verilmedi.
Ailede sevgi anlatıldı sanki vakti ayrılmadı.
Telefona gömülen çocuklara “sus” denildi ama neden? Denilmedi.
Gençlerin İnancı, umudu, hedefi elinden mi alındı?
Sonra o gencin kaybolmasına “suç”mu diyoruz.
Yanlış, hep gençlerde mi?
yoksa onları anlamayan bizde mi?
sorumluluğu hep başkasına atıp, kendi payımızı inkâr mı ediyoruz?
Vaazlarda Helal haramla beraber,
Merhamet, empati, vicdan ve insana dokunmanın ibadet olduğu vurgulanmalı mı?
Okullarda sadece sınav başarısı değil, vicdan ve merhamet de öğretilmeli mi?
Bilgi seviyesine değil, ruh haline mi odaklanmalı?
Ailelerde sadece “ders çalış” değil, “nasılsın oğlum, kızım? Mı denmeli?
Belki de kalplere dokunamıyoruz.
Suç, onlara dokunmayı unutan bizlerde.
Bu şehirde her şey var.
Bir tek gerçek sorumluluk yok.
Biz kayıp ettik. Hepimiz kaybettik.
Uyuşturucuyla mücadele polisiye önlemlerle değil,
toplumsal merhamet seferberlikle mümkün.
Uyuşturucu sadece bir madde değildir;
boşluğu, ilgisizliği, sevgisizliği, çaresizliği de temsil eder.
Bir genç maddeye sığınıyorsa;
Demek ki önce toplum ona sığınacak bir güven kapısı açamamıştır.
İmam, öğretmen, polis ve ebeveynler dizilirse sokağa, arada boşluk kalmayacak şekilde çoğunluktadır. Nasıl oluyor da aramızda bu kadar rahat hareket ediyorlar?
O satıcıyı doğuran, büyüten, görmezden gelen düzende hiç suç yok mu?
Herkes “gençlik bozuldu” diyor. Ama kimse bir şey yapmıyor.
Karanlığa küfür ettik ama kalkıp bir mum yakmadık.
Bu sadece bir madde değil.
Aslında bir toplumun vurdumduymazlığının kimyasal hâli.
O hâlde sormak gerekiyor:
Asıl suçlu kim? Yanlış nerede?
Kim ve kimler var işin içinde
Kimin eli kimin cebinde