Aile toplumu oluşturan en küçük birim olarak tanımlanmakta. Bu tanımdan yola çıkınca bir toplumda aile yapısı ne kadar güçlü olursa o toplumun yapısı da o kadar güçlü olur. Toplumun güçlü olması neyi ifade eder diye sorulacak olursa ona da şu cevabı vermek mümkün olur. Toplumun iç ve dış kırılmalara karşı dirençli olması o toplumun aile yapısının sağlam olmasıyla ölçülür. Malum inancımız gereği Kurban Bayramını idrak ettik ve bazı insanlar yine inancı gereği hac farizasını yerine getirdi. Bütün bunlar birey ile yaradan arasında geçen şeyler. İbadet, cennet ve cehennem bireyin kendisini ilgilendirir. Beni asıl en çok ilgilendiren şey bazı olaylar karşısında toplumsal direncin zayıflığı. Kurbanlar kesildi, dualar edildi, tekbirler getirildi ruhumuzun erişmiş olduğu en ulvi ruhi teslimiyet noktasında Gazze’de olanlara bir şey yapamadık, yapamıyoruz. Bizim adımıza birilerinin bir şeyler yapmasını bekliyoruz. Bu niçin böyle?
Toplumların tarihsel gelişim süreçleri ele alındığı ve bunun bilimsel anlamda analizinin yapıldığı zaman İslam toplumlarında ki geri kalmışlık sendromunun cevabı verilmiş olur. Bu anlamda önce iğneyi kendimize sonra çuvaldızı başkasına batırmaya başladığımızda yine geri kalmışlık sendromunun cevabı verilmiş olur. Tarihsel gelişim süreci içinde İslam toplumlarının teknolojik gelişmelere ayak uyduramadığı, bunu da özellikle din kisvesi altında sözde din adamlarının topluma enjekte ettiği yazılıp çizilmekte. Bu yazılan çizilenlerin doğru olduğunu matbaanın üç yüz yıl sonra Osmanlığı topraklarına geldiğinden anlaşılıyor. Geri kalmışlığın tek bir panzehri var o da bireysel ve toplumsal eğitimin yanında bireysel ve toplumsal gelişim.
Bireysel ve toplumsal gelişim nasıl olacak? Eğitim ve gelişim önce aile bireylerinde başlaması gerekiyor. Aileyi oluşturan bireyler bulunduğu toplumun gelenek görenek ve değerlerini paylaşması gerekiyor. Toplumun gelenek, göreneklerine ve değerlerine göre diğer toplumlarla ve diğer bireylerle rekabet edecek düzeyde kendisini eğitmesi ve geliştirmesi gerekiyor. Aile bireyleri yaşadığı toplumun gelişmesi, değişmesi ve dönüşümü için eğitim, gelişim ve ekonomik olarak kendisini bir adım önde bulundurmak için bireysel çaba göstermesi gerekiyor. Bu anlamda İslam dininin sosyal yapı anlayışı ne yazık ki çıkar odakları tarafından kendilerine doğru yontuluyor. İslam dininin sosyal yapısı çıkar sever şeyh, Şıh ve cemaat liderleri tarafından kendi çıkarları uğruna kullanılıyor. Düşkünlere ve yoksullara yapılması gereken yardımlar şeyh, Şıh ve cemaat liderleri tarafından suiistimal edilerek toplanan yardımlar şeyh, Şıh ve cemaat liderlerinin konforuna harcanmakta. Bakıyorsunuz hiçbir üretim tesisi olmayan ya da üretim için her hangi bir çalışması olmayan şeyh, Şıh ve cemaat liderlerinin yaşam kalitesi, kendisini destekleyen cemaat ve cemiyetlerin kat be kat üstünde lüks bir yaşamla sosyal yapı içinde yerini alıyor. Şeyh, Şıh ve cemaat liderlerinin kendisine tabi olan cemaati nasıl da sömürdüğü gerek sosyal medyada gerekse kendilerinin yaşamlarına bakıldığında belli oluyor.
Bireysel gelişim çok önemli çünkü gelişimin anahtarı demokratik, adil ve sorgulanabilir eğitim sisteminde gizli. Zaman zaman basında okuyoruz ve buna zaman zaman şahit oluyoruz. Bazı şeyh, Şıh ve cemaat liderleri, bireylerin eğitim almalarından rahatsızlık duyduklarını açık açık ifade etmekteler. Nasıl rahatsız olmasınlar ki, biliyorlar ki eğitilmiş bir bey sorgulayıcı olur. Şeyh, Şıh ve cemaat liderleri hiçbir zaman soran ve sorgulayan bir taraftar istemez. Onlar ne denirse densin kendilerine sormadan sorgulamadan inanılmasını isterler. Biliyorlar ki soran sorgulayan bireyler sömürülemezler.
Bireylerde sevgi, saygı, adalet, gelişim, dönüşüm döngüsünün oluşması Aile içi eğitim sistemi ile olduğu ve geliştiği zaman bu domino taşı gibi bütün toplumu etkileyecektir. Toplumun değerlerinin, toplumun gelişmesinin diğer toplumlarla rekabet etme gücü ancak ve ancak aile içindeki yaşayışın temel değerlere hâkim olmasıyla mümkün olabilecektir.
ÖZER YILMAZ