“Küllü men aleyha fan”…
Böyle buyuruyor Rahman suresinde yüce Allah, ve her insanda biliyor doğruluğunu, inansa da inanmasa da… “Yeryüzünde bulunanların hepsi fani”… Bütün servet, mal, mülk, evlat, aile, ve hatta ömür, sınırlı bir süre için veriliyor bize, hepimiz farkındayız…
Gayette biliyor, öyle de güzel edebiyatını yapıyoruz da, (bizim dışımızda herkese) afili cümlelerle nasihatler veriyoruz… “Kanma dünyanın güzelliğine, kapılma cazibesine. Mal da yalan, mülk te yalan, aldanma. Hesabını veremeyeceksin, biriktirme. Bir dakika sonrasına hükmedemediğin bir hayat için, bu mücadele, bu hırs, bu doyumsuzluk, bu bitmez tükenmez iştah ne? Çetin bir hesabı olduğunu bile bile, sonsuz bir hayatı kaçıracağını bile bile, bu dünyanın malına tamah edip, çalarak, gasp ederek, kul hakkı yiyerek ve hatta öldürerek sahip olma azminin, bu anlamsız motivasyonunun kaynağı ne?”…
İlçe kaymakamımız Eren Arslan beyle sohbet ediyorduk, “Şu zenginleri anlamıyorum” dedi.. “Şu devletleri de anlayamıyorum. Birilerini öldürerek, yok ederek, eziyet ederek, onları birçok şeyden mahrum ederek kendilerine daha fazla mal, servet, konfor sağlama çabasındalar. Neden doymak bilmiyor bu insanlar? Bu daha fazla kazanma arzusunun sınırı ne?... Dünya nüfusunun yüzde beşi, kaynakların yüzde seksenine sahip, bu yüzden büyük bir sefalet yaşıyor geri kalanlar. Kaynak ve fırsat eşitliği olsa, herkes mutlu ve müreffeh bir hayat sürecek oysa… Sonunda herkes ölecek, bunu bile bile neden bu çaba. Dindar olanında da var bu, ahirete inanmayanında da. Sanırım tek bir cümle açıklar bu durumu. Çünkü insan kötü… İnsanın içinde zapt edilemeyen bir kötülük var, kendisinden başkasının varlığına tahammül edemeyen bir büyük ego var”… Bu minvaldeydi sohbetimiz…
Bilimsel bir açıklaması, manevi yönden bir teşhisi ve tedavi yöntemi olmalıydı bu meselenin. İnsan fıtratında var olan bir şey bu belli ki. Âdem babamızdan sirayet eden iki şeciyenin mücadelesi, yazılımsal bir mevzu bu….
“Haz” ve “mutluluk” … Fıtratta var olan iki insani duygu bunlar… Kısacık ömrümüz, bu iki duygunun tatmini üzerinden imtihanımıza kurgulanmış… Hangisine odaklanacağımız ise cüz-i irademize bırakılmış. Hangisini besler, büyütürsek mizacımız, karakterimiz ve yaşantımız onunla birlikte şekilleniyor….
Haz da mutlulukta iyi hissettirir evet, ancak önemli farklılıklar var aralarında, tanıyıp ona göre almalıyız gardımızı.
Haz, anlıktır, kısa süreli tatmin sağlar, bedeni ve nefsi oyalamaktır gayesi. Haz, almaya meyillidir, sürekli daha fazlasını ister ve hatta bağımlı yapar insanı, haz, maddi beklentidir, nefsin heva ve hevesine uyar. Aşırı yemek, alkol, kumar, her türlü oyun ve eğlence, para hırsı, fuhuş, kin, intikam benzeri öz tatmin, hazcı kültürün hastalıklarıdır… Haz bencildir, isyankardır, tatminsizdir….
Mutluluk ise bir yolculuktur, yaşam tarzıdır, uzun sürelidir. Zihinseldir, manevi yönü vardır, kalp ve gönül işidir. Mutluluk verme işidir, paylaşmaktır. Nefse ağır gelir, onun heva ve hevesini baskılamaya meyillidir. Sosyal çevreyle çoğalır, maddiyatla ve dünya ile ilgili değildir….
Haz duygusu dopamine, mutluluk seratonine bağlıdır… Dopamin sinirleri uyararak etkir, aşırısı nöronları öldürür, haz arayışı, tekrar eden uyarılara, hep daha fazlasını aramaya yol açar, bağımlı yapar… Seratonin, çoğunlukla bağırsakta üretilen bir hormon olmakla birlikte, sinir iletileri için aracı moleküllerdir. Seratonin kalıcı mutluluk yaratır…. İşin kötüsü, dopaminin fazlalığı, seratoninin azalmasına yol açar….
Kapitalist sistem, hedonizmi (hazcılık) pompalıyor. Gıdalardaki katkı maddelerinden tutun, her türlü kozmetik, estetik, sanat ve hatta sporuna kadar her şey, daha fazla dopamin üretimine odaklı kurgulanıyor. Her türlü medya araçları kullanılarak, anlık ve geçici zevkler dürtüleniyor, sübliminal ve psikolojik yöntemlerle hazcı kültür oluşturuluyor…
Eeee diyeceksiniz, teşhis tamam da tedavi ne?...
Hz Muhammed (sa) efendimizden gayrısı yalan… Kişisel olarak onu takip edin siz, onun gibi olun, onun gibi yaşayın. Takva yetmez, “zahid” olun siz…
Toplumsal olarak ta, kaynağı gerçek İslam olan bir yönetim ve hukuk hayal edin, umut edin, dua edin….
Ha bir de, pek yakında “ÖLECEKSİNİZ”, unutmayın….