Geçmiş yazılarımda hatırlarsanız boş ve gereksiz tartışmaların ülkeye zaman kaybettirdiğinden sıkça bahsetmiştim.Yine ülkemizde memleketin ve milletin yararına konuşmalar ve eylemler yapmak yerine içi boş gereksiz, insanları mutsuz eden insanlarımızı birbirine karşı kin ve öfkeyle dolduran konuşmalar, yazılar yazılmaya devam ediyor.Oysa önümüzde yanmış yıkılmış bir Gazze varken, bölünmüş bir Libya ,dağılmış bir Suriye darbelenmiş bir Mısır varken hala ders alamadık.Geçen yazımda tarih değil hatalar tekerrür ediyor demiştim.
Şimdi sizlere tarihten bir kaç ibret levhası yazayım. 1453 te Fatih Sultan Mehmed istanbul’u kuşattığında Bizans Psikolojik olarak bitmiş, iç cephe bölünmüş öyle bir köşeye sıkışmış ki iki düşmanı arasında bir tercihte bulunuyordu. Donanma komutanı Lukas Notaras“Şehrimizde Latin külahı görmektense Türk sarığı görmeyi tercih ederim” demişti.
“ Rivayet odur ki Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fetih için savaş verirken ve Bizans halkı var gücüyle buna karşı direnirken.Papazlar Ayasofya’da toplanıp meleklerin erkek mi dişi mi olduğunu tartışmaktaymış. Hatta nakledilir ki heybetli bıyıkları, kallavi keçe külahları ve kanat gibi açılan cepkenleriyle yeniçeriler Ayasofya’nın kapısını kırıp hışımla içeri girdiklerinde meleklerin erkek olduklarını savunan grup öbürlerine Meleklerin erkek olduğuna şimdi inandınız mı? demişler.Şimdi de insanlar “ba’de’l-harabu’l-Basra” (Basra harap olduktan sonra) yine benzeri bir konuları tartışıyorlar.
Afganistan 27 Aralık 1979'da Sovyetler tarafından işgal edilmişti. 15 Şubat 1989'a kadar süren bu işgalde 1,5 milyon insan hayatını kaybetti.Bu işgali Türkiye’de her türlü eylemlerle gençliğimizde protesto ettik. Afganlı mücahitlere yardım kampanyaları düzenledik. O yıllarda ülkemize gelen Gülbeddin hikmetyar bir konferansında şöyle dedi’’Sovyetlerin ülkemize saldıracağını biliyorduk Afgan halkını uyandırmak için çok çaba gösterdik. Biz onları uyandırmaya çalışırken halkımız namazda ettehiyyatü duasında parmak kaldırılır mı kaldırılmaz mı diye tartışıyor kaldırmayanların parmağını kesiyorlardı.
Yukarıda anlattığım olaylar bugünlerde ülkemizde cereyan ediyor.Bizi birleştirmesi gereken milli bayramlarımız bizi ayrıştırıyor. Bizim bayramımız sizin bayramınız diye. Bayramı kutlasak bile dostlar alışverişte görsün gibi kutluyoruz.Milli bayramlarda şehri Türk bayraklarıyla donatmaktan kaçınıyoruz.İnsanlara bayrak dağıtmamayı tasarruf sayıp konserlerde gazoz, helva,simit dağıtıyoruz.Sürekli bilinçaltı (subliminal) mesajlar vermenin peşindeyiz.Bugün olmuş milli mücadeleyi idrak edemiyoruz.Sanki bunlar yaşanmamış gibi davranıyor olayları küçümsüyoruz.Bu hafta İnegöl’ümüzün Yunan işgalinden kurtuluşunu kutlayacağız. 13 ay 26 gün süren işgal, 26 Ağustos 1922'de başlayan Büyük Taarruz neticesinde elde edilen başarıyla, 6 Eylül 1922 tarihinde Şükrü Naili Paşa komutasındaki Türk ordusunun İnegöl'e girmesiyle sona erer. Yunan bugünkü Ahmet Türkel Konağı’nı hastane olarak kullanmış bunları hikaye mi sanıyorsunuz.83 şehidin yattığı Halhalca şehitliğini ne zannediyorsun. Kapısının önündeki çöpü atamayan adam ülkeden Emperyalistleri ve işgalcileri Türk milletiyle birlikte söküp atan bağımsızlığını kazandıran Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün adını söylememek için silah arkadaşlarına ve şehitlerimize de rahmet dilemiyor. ‘’Girmeden tefrika bir millete düşmân giremez.Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez.(M.Akif Ersoy) Allah aşkına artık bu işleri bırakın geçmişi kötülemenin en iyi yolu geçmişten ders alıp daha güzel işler yapmaktır. Sağlıklı günler iyi haftalar dilerim.